Advertisement

Piyasalarda her eylülde tatil dönüşü sendromu yaşanır. Ancak bu sefer şartlar dikkatli olmayı gerektiriyor. Dünyada belirsizlikler gittikçe artıyor: Suriye'ye müdahale olacak mı? FED frene ne zaman basacak? FED'in yeni başkanı kim olacak? Alman seçimlerini kim kazanacak? ABD kamu borç tavanı limiti sorunu nasıl çözülecek? İran'a müdahale artık gündemden çıktı mı? İçerideki belirsizlikleri siz listeye ekleyin.
Özellikle yükselen piyasaları etkileyen sorunlara çözüm olarak ilginç fikirler uçuşuyor. Hindistan önce dolara ortak müdahale önerdi. Olmadı. Şimdi geceleri benzin istasyonlarını kapatmayı düşünüyorlarmış.
Ekonomilerini sıcak paraya bağımlı ülkelerin ürettikleri ilginç fikirleri bu süreçte daha çok göreceğiz.

'TEK KOLLU BOKSÖR'
Bizde de benzeri bir durum söz konusu. Merkez Bankası artık enflasyonla mücadeleyi bir kenara bıraktı, kısa vadeli faizleri sabitledi, kur politikasını öne çıkardı ve yıl sonu için hedef verdi.
Faizi bir politika aracı olarak kullanmayacağını ilan etmesi yakın gelecek için önemli bir gelişme. Bankanın faiz gibi kendi kontrolünde olan bir aracı kenara koyup, sermaye hareketlerinin tamamen serbest olduğu bir ortamda, döviz kurunu hedeflemesi anlaşılması zor bir durum.
Hatırlayacaksınız, Türkiye dalgalı kurla 2001 krizinden sonra tanıştı. O günlerdeki tartışmaların içinde olan birisi olarak aklımda kalan bir şey var: Döviz kuruna gereksiz müdahale bir yerden sonra ülkeye kısa vadeli yatırım yapan yabancı yatırımcılara, sıcak paracılara yaramaktadır.
Konuyu biraz açayım. Eğer bir malın fiyatı serbest piyasa şartlarında belirlenecekse, her şey arz ve talebe bağlı olmalıdır. Dövize spekülatif bir talep varsa fiyatı (kur) yükselmeli ve spekülasyon yaratanların elleri yanmalıdır. Piyasa mekanizmasının yardımıyla zarar etmeleri sağlanmalıdır. Bir daha o ülkeye yatırım yaparken daha dikkatli düşünmeleri ve uzun vadeli seçenekleri tercih etmeleri sağlanmalıdır. Dolayısıyla kurdaki dalgalanmaya çok fazla müdahale edilmemelidir.

DÖVİZE BAĞIMLI EKONOMİK YAPI
Ancak bunu yapabilecek merkez bankasının içinde bulunduğu ekonomide; toplam dış borç 350 milyar dolar; reel sektörün döviz yükümlülüğü 250 milyar dolar; net döviz pozisyonu açığı 162 milyar dolar olmamalıdır. Daha önemlisi geniş tanımlı sıcak para stoku 290 milyar doları aşmış, milli gelirin yüzde 35'inden fazla bir düzeye ulaşmış ve çarkların çoğunu döndüren kaynak haline dönüşmüş olmamalıdır. Yani kambiyo rejimi bu kadar liberal olmamalıdır.
Çünkü böylesi bir yapıda, döviz kurları bir ayda yüzde 10'dan fazla yükselince, borcu ve açığı olan sektörlerin tüm dengeleri bozuluyor. Ekonomi enflasyonun yarattığından daha yüksek tahribatla karşı karşıya kalıyor. Kuru bırakalım sıcak paracılar zarar etsin diyemiyorsunuz.
Bu sadece bize mahsus değil. Adını sıkça duymaya başladığımız birçok yükselen piyasa ekonomileri için de aynı şeyler söz konusu. Dalgalı kuru çalıştırıp sıcak paracıları cezalandıramadıkları için alınan veya alınacak önlemler sadece ve sadece acıyı azaltmaya yönelik olabiliyor.
Bu bağlamda kurdaki dalgalanmalar devam edecektir. Dolayısıyla bugünlerde; "Varlık Barışı'ndan çok para gelecek" veya "Suriye sadece havadan vurulacak, kara harekâtı olmayacak" gibi kesin sonuçları belli olmayan söylemlere inanarak hareket etmemek gerekiyor. En iyisi yetkililerin açıklamalarını sabırla beklemek, risk almamak.