Advertisement

Bütçe konusunda, yılın ilk ayına bakarak bütününe yönelik bir değerlendirme yapmanın doğru olmadığını biliyorum. Ancak birçok uzmanın tam tersine bir değerlendirme anlayışı içinde olduğunu görünce, konuyu ele almanın yararlı olacağını düşünüyorum.
Faiz hariç harcamalarda, geçen yıla göre en büyük artışlar, genellikle hanehalkına transferlerde ve diğer sosyal yardımlarda görülüyor. Örneğin yeşil kart harcamalarındaki artış yüzde 65'ler düzeyinde. Buna yaklaşan artış oranlarını, hanehalkına yapılan diğer transferlerde de var.
Seçim dönemi olduğu için bu tür artışlar bazılarına normal geliyor. Ancak, bu harcamaların nasıl finanse edildiği pek sorgulanmıyor. Sorgulamak önemli. Çünkü bu tür harcamalar geçici değil. İnsanlarda alışkanlık yapıyor, devamlı hale geliyor. Bu nedenle, bu tür harcamaları büyütürken kalıcı ve sürdürülebilir kaynaktan gelir bulmak lazım. Bu bağlamda ocak ayı gelirlerine, göz atmakta yarar var.
Gelirlerdeki artış oranı harcamalardakine eşit. Bu nedenle bütçenin aylık dengesi olumlu, fazla vermiş. Ancak bazı gelirleri biraz daha yakından incelemek gerekiyor. İlk önce, Hazine nakit dengesinde açıklanan, 1.1 milyar liralık İşsizlik Fonu'ndan ve özelleştirme gelirlerinden bütçeye yapılan aktarmaya dikkat etmek gerek. İşsizlik Fonu'ndan yapılan aktarmayla denge tutturmak, "el atına binip çalım satmaya" benziyor.
İkinci husus 766.2 milyon liralık faiz gelirleri. Çok teknik olması nedeniyle açıklamasına girmeyeceğim. Özetlemek gerekirse, bu gelir sadece bir muhasebe kaydı. Bütçeye bu kadar nakit para girişi söz konusu değil. O zaman çok büyük olmamakla beraber, 1.8 milyar liralık gelir, nakit olarak varlığı ve devamlılığı tartışmalı kalemlerden geliyor.
Umarım bu ve benzerleri gelecek aylarda da bütçe açıklarının kapatılmasının temel aracı olmaz.

YURTDIŞINA ÖDENEN FAİZLER
Yazılarımı takip edenler bilirler. Merkez Bankası yıllık ödemeler dengesi verilerini yayımlayınca, ben hemen aşağıdaki tabloyu hazırlar, köşemde sizlere sunarım. Buna yazı yazabildiğim sürece de devam edeceğim.
Tablo kısaca şunu gösteriyor. Gelirlerinden fazla harcayan Türkiye, yıllık yaklaşık 10-15 milyar dolar civarında bir kaynağı yurt dışına tranfer ediyor.
"Ne var bunda?" diyebilirsiniz. "730 milyar dolarlık bir ekonomide yüzde 1.5'lik faiz ödemesini tartışmanın ne gereği var. Büyümek ve istihdam için yatırım, yatırım için de tasarruf lazım. O da Türkiye'de yeteri kadar yok. O zaman dışarıdan borçlanmak kaçınılmaz" diye düşünüyorsanız haklısınız.
Ancak son günlerde siyasetçiler, aile yardımı projesi ve diğer sosyal yardımlar için yaklaşık bu kadarlık bir kaynağın nereden bulunacağını tartışıyorlar. Yanlış anlaşılmasın hepsi buradan bulunur demek istemiyorum. Ama yatırım dışında, başka amaçlarla alınan borçların daha yakından takip edilerek azaltılması durumunda buradan bir kaynak sağlanabileceğini düşünüyorum.
Bu konuya değinmek istememin nedeni, son Kriz döneminde ödenen paraların büyüklüğü. Sıcak paraya dayalı bir büyüme modeli tercih edilince, ülkenin ihityacının arttığı buna karşılık paranın pahalılaştığı dönemlerin ekonomiye maliyeti çok yüksek oluyor.
Dışarıda sıcak para bol, faizler düşükken alıp kullanmak, eğer ihtiyaç sürekli değilse, bir yere kadar anlaşılabilir. Ancak bunu alışkanlık haline getirince, tersi durumlarda ülke çok büyük bedel ödemek zorunda kalıyor.
Sonuç olarak, bütçe rakamlarında olduğu gibi ekonomik büyüme ve kalkınmanın finansmanı da olabildiğince, sürdürülebilir kaynaklardan sağlanmalıdır. Bu amaçla yapısal reformlar ivedilikle hazırlanmalı ve en geniş toplumsal mütabakat sağlandıktan sonra hayata geçirilmelidir.