Advertisement

Son açıklanan munzam karşılık artış kararı piyasalarda kafaları iyice karıştırdı.

Hatırlamakta yarar var. Merkez Bankası geçen yıl sonunda, yurt dışında yaşanan belirsizlikleri, cari açığı ve sıcak parayı öne sürerek yeni tür kararlar aldı. Cari açığı azaltmak için banka kredilerindeki artışı yavaşlatmanın yararlı olacağını ileri sürdü.

Bu bağlamda, yüzde 5’lerde olan munzam karşılıklar, aşamalarla yüzde 15’lere kadar yükseltildi.

Cari açık azaldı mı? Hayır. Aksine artmaya devam ediyor. Döviz kurunda son aylarda gözlenen artışa rağmen, ithalatta bir azalma görülmüyor. Şubat ayı bütçesindeki ithalden alınan KDV ve TİM verileri dış ticaret açığının 8-9 milyar dolar civarında olacağını gösteriyor. Cari açıkta buna bağlı olarak artacak.

Diğer tarafta, banka kredilerinde yavaşlama var mı? O da yok. Aksine özellikle döviz kredilerindeki artışlar göze çarpıyor. Merkez Bankası’nın rakamlarına göre döviz kredileri, geçen yılın Ağustos ayıdan günümüze yüzde 39, Kasım ayından sonra ise yüzde 25 artmış. Kapasite kullanım oranları düşmediğine göre reel sektör, ithalatın finansmanı , işletme sermayesi veya yatırım yaptığı için döviz kredisi talep ediyor.

Dövizi nereden buluyorlar diye sormayın. Biliyorsunuz bu ülkede sermaye hareketleri tamamen serbest. BDDK verilerine göre, çoğunluğu dövizli işlemlerden oluşan türev finansal araçların büyüklüğü 295 milyar dolara ulaştı. Büyük bir rakam.

Ama kaynaklarının bir bölümüne TCMB tarafından el konulan bankalar haklı. Önümüzdeki dönemde küçülmeye katlanamayanlar, ucuz kaynak bulmak zorundalar. Yetmezse mevduat faizlerini yükseltmeye başlayacaklar.

Zaten DİBS faizleri yüzde 9’lara dayandı. Mevduat faizleri de aynı düzeye çıkar ve orada kalırsa, Merkez Bankası’nın yüzde 6,5’luk faizinin hiç bir değeri kalmaz. Yükseltilmesi kaçınılmaz olur.

O zaman soralım: Merkez Bankası faizlerin yükselmesini mi istiyor? Faizler yükselince daha çok sıcak para girişi olmayacak mı?

Sorular çok. Bu nedenle kafalar karışık.

Kitap yasağı ve ülke notu

Cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleşti. Yayımlanmayan bir kitabın taslaklarına el kondu. Kopyaları da bilgisayarlardan silindi. Örneklerini bulunduranlar bile suç işlemiş sayılıcakmış. Allah göstermesin, eğer tanımadığınız biri bilgisayarınıza elektronik posta ile bir kopya gönderirse yandınız.

Olayın siyasi veya hukuksal sonuçları çok tartışılacaktır. Ben ekonomik yanından, ülke kredi notuna olası etkisinden bahsedeceğim.

Ne ilgisi var derseniz. Haklısınız çok bilinmez. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, not verirken, ekonomik verilerden çok ülkenin sosyo-politik dengelerine, kurumsal yapılarına dikkat ederler.

Burada mantık çok basittir. Ülkenin ekonomik sorunları olabilir. Onlar için önemli olan, yöneticilerin sorunların farkındalığı derecesidir. Teknik becerileri yeterli mi? Önerileri var mı? Devletin kurumsal yapısı, karar alma ve uygulamada etkin çalışıyor mu? Bu ve benzeri sorulara cevap ararlar.

Tüm çalışmaların asıl amacı New York’taki, Londra’daki yatırımcıları, ülkedeki olası riskler hakkında bilgilendirmektir.

Şimdi yabancıların yerine kendinizi koyun. Sabah gazetenizi okurken gözünüze yatırım yaptığınız ülkeye ait haberler takılıyor. Bazı gazeteciler tutuklanmış. Arkadaşları yürüyüşler yapıp, basına özgürlük istiyorlar. Yayımlanmamış bir kitabın taslağı mahkeme kararıyla, polis tarafından toplanıyor.

Bu ve benzeri olayları, yabancılara sadece hukuk çerçevesinde açıklayamazsınız. Çünkü onların hukuk sistemi, ifade özgürlüğünü esas alır.

Bu bağlamda, şimdi ülke notunun yükseltilmemesine bahane olarak cari açık ve enflasyonun yanına, başka bir gelişme daha eklenmiş oldu.

Çünkü kurumlar kriz çözmek, riskleri azaltmak yerine; sorun çıkarıyormuş izlenimi veriyor.