Advertisement

Özelleştirme 40 yıldır Hakan tartışılıyor. Konuyu ideolojik yanıyla ele alanlar, ekonomide sermayenin kime ait olacağına önem veriyorlar. Eğer kapitalist bir ekonomik yapı esas alınacaksa, kamu mülkiyetinin çok etken olmaması gerekir.
Ancak, KİT'lerin kuruluşunda, Türkiye örneğinde olduğu gibi, pragmatik nedenler de önemli etkenlerdir. Kalkınma mücadelesinde devlet, yetersiz özel girişimcilerin yerine doğrudan sermeye koyarak ülkenin ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalabilir.

İŞLETMEYİ EKONOMİYE KAZANDIRMAK
1980'li yılların başında hızla yayılan özelleştirme rüzgarı sürecinde, sermayenin halka yayılması ilke edinilmişti. Böylelikle sermayenin belirli ellerde toplanmasının önüne geçilmesi amaçlanıyordu.
90'larda ise Doğu Almanya'nın Batı'yla birleşmesi sürecinde Almanlar, bu yöntemi çok uygulanabilir bulmadılar. Özelleştirmenin asıl amacının mülkiyetin el değiştirilmesi değil şirketin daha iyi yönetilmesi olduğunu anladılar. İyi yönetimden kasıt, şirketin etkin ve verimli çalışarak ekonomiye kazandırılmasıydı. Eğer bir şirket özelleştirme sonrasında kapatılacaksa, insanlar işsiz kalacaksa, bunun ekonomik sorunun çözümü değil, derinleşmesi anlamına geldiği daha iyi görüldü.
Uygulamaların sonucunda, özelleştirmenin temel amacının, kamu için bir gelir kapısı olmadığına karar verildi. Önemli olan para değil, siyasi müdahale ve mülahazalar nedeniyle iyi yönetilemeyen, kamuya yük olan şirketin, işin uzmanlarınca ekonomiye kazandırılmasıydı.
Bu tartışma özelleştirmede yöntem sorununu da gündeme getirdi. Eğer amaç şirketin ülke ekonomisine kazandırılması ise, özelleştirme sonrasında şirketi yönetecekleri iyi seçmek gerekiyordu.Bu bağlamda, ihaleye teklif veren şirketlerin, özelleştirilecek şirketin faaliyet alanında uzman olup olmadıkları araştırılmaya başlandı.
Uygulamalar, özelleştirme sürecinde teklif veren şirketlerin finansman seçeneklerinin de hayati önemde olduğunu ortaya çıkardı. İhale makamının, teklif veren şirketleri sadece teknik yeterlilik açısından değil, finansal yeterlilik açısından da incelemesi gereği daha iyi anlaşıldı.

BAŞKENT DOĞAL GAZ ÖRNEĞİ
Başkent Doğal Gaz (BDG) özelleştirmesinde ikinci kez yaşanan iptale, bu açıdan bakmakta yarar var.
Biliyorsunuz BDG özelleştirme ihalesi, televizyonda canlı yayınla, açık artırmayla yapıldı. İhalede yüksek fiyat esas alınındı. Özellikle finansman yeterliliğine çok fazla dikkat edilmedi.
Bugün görüldüğü gibi, özelleştirmede yüksek fiyat her zaman iyi sonuç vermiyor.
Yüksek fiyat, büyük finansman ihtiyacı demektir. Hele bir de aynı şirket, elektrik dağıtım özelleştirmelerinden de yaklaşık 5 milyar dolarlık daha ihale kazanmışsa, kredi ihtiyacı olması çok normal.
Ancak bu durumda bankalar için önemli olan şirketin projeye koyduğu özkaynak büyüklüğü. Kredi arayışında olanlar, ne kadar çok taşın altına ellerini koyarlarsa, bankaların o kadar işine gelir. Yetersiz özkaynak, kredi verecek bankaların hoşuna gitmez.
Anlaşıldığı kadarıyla bazı bankalar bu projeyi, kredi verilebilir bulmamışlar. Kendi bilançoları açısından konuyu değerlendirerek karar veren kamu bankasının yöneticilerini tebrik etmek gerek.
Gelinen aşamada, olay bütçe dengelerini etkileyecek gibi görünüyor. Elektrik dağıtım
özelleştirmelerinin durumu merak konusu. Orada da sorun çıkarsa, bütçeye konulan özelleştirme gelirlerinde sapma olması kuvvetli bir olasılık. Ayrıca, Ankara Büyükşehir Belediyesi de özelleştirmeden gelecek gelirle, yatırımların ödemesini yapacaktı. Hazine'ye ve Botaş'a olan borçlarını geri ödeyecekti.
Bu ödemelerde bazı aksamalar olacak. Kamu dengeleri olumsuz etkilenecek.