Advertisement

Merkez Bankası, son faiz kararını açıkladığı duyurusunda; “Ancak, gerek enerji ve diğer emtia fiyatlarının bulunduğu yüksek seviyeler gerekse dış talebi zayıflatan gelişmeler, cari dengedeki iyileşmeyi yılın son çeyreğine ertelemistir” diyor. Cari açık konusunda OECD’nin tahmini farklı. Türkiye ekonomisine yönelik beklentilerinde, açığın bu yıl GSYH’nin yüzde 8.7 seviyesine, gelecek yıl ise yüzde 8.9’a ulaşacağı yönünde. Gerçekleşirse, tarihi rekor olacak. Bu tahminler önemli. Çünkü, gittikçe büyüyen cari açığın finansmanını sağlayan yabancı yatırımcılar OECD rakamlarına bakmadan karar vermezler. Bu şartlara rağmen, Merkez Bankası’nın değerlendirmesini anlamak kolay. Seçim öncesi dönemde, konunun önemine ellerinden geldiğince dikkat çekmeye çalışıyorlar. Tek eksikleri, fiskal önlemler konusunda piyasaları ve kamuoyunu yeteri kadar uyarmadılar. Bu tür önlemler nasıl olsa seçim öncesinde alınamaz görüşünü, benimsemeseler de, kabul ettiler.

SEÇİM SONRASI SİYASİ İSTİKRAR OLACAK MI?
Piyasalarda seçim sonrasında kurulacak hükümetin ilk işinin gittikçe ısınan ekononomiyi soğutmak olacağı, cari açıktaki artış hızını frenleyici önlemler alınacağı beklentisi yerleşti. Bununla beraber beklentilerin ne kadarının karşılanacağı çok net değil. Seçmenler AKP’ye hükümet olma görevini tekrar verirlerse, ilk ekonomik icraat yeni bakanlıkların kurulması olacak. Kurumlar ve daha önemlisi bürokratlar yeni yerlerine, konumlarına alışmaya çalışacaklar. Yanı sıra TBMM, yemin töreni ve hükümetin güvenoyu almasından sonra ekim ayına kadar tatile çıkacak. Milletvekilleri seçim dönemindeki yorgunluklarını atacaklar. Ekim ayında da bütçe meclise gelecek, yıl sonuna kadar gündemi işgal edecek. Bu durumda gelecek yıla kadar yapısal önlem alacak bir yasal ortam pek olmayacak. Sorun idari önlemlerle çözülmeye çalışılacak. Örneğin Bakanlar Kurulu kararlarıyla dolaylı vergiler artacak. Bunun yanına bir de BDDK ve diğer ilgili kurumların alabileceği bazı idari önlemleri de eklenerek piyasalar biraz rahatlatılmaya çalışılacak.

ANAYASA TARTIŞMALARI
Bu önlemlerin yeterli olup olmayacağı bir taraftan yurtdışındaki, özellikle Avrupa’daki ekonomik gelişmelere, diğer taraftan içerideki siyasal tartışmalara bağlı. Siyasi tartışmalardan kastım şu. Seçim meydanlarında yeni bir Anayasa yapılacağı konusunda ortak bir söylem var. Seçimin sonuçları ne olursa olsun, umarım tüm partiler bir araya gelerek ortak bir çalışma grubu kurarlar ve bir metinde uzlaşırlar. Değişiklik TBMM’de yapılır. Referanduma gerek kalmaz. Türkiye tekrar bir siyasi gerginlik ortamına sokulmaz. Anayasa konusunda üzerinde durulması gereken diğer bir konu da başkanlık sistemi tartışmaları olacak. Ülkenin gerçeklerine uygun olup olmayacağını uzmanlarına bırakalım. Kabul edilmesi durumunda, 80 yıllık parlamenter sistemin kurumlarını kapatıp veya yeniden yapılandırıp başkanlık sistemine geçmek, öyle sanıldığı kadar basit bir iş değil. Bu tür bir değişim başlı başına, objektif bir istikrarsızlık ortamıdır. Diğer bir deyimle, ABD başkanlık sisteminden parlamenter sisteme dönmeye kalksa da aynı şey söz konusu olacaktır. Olayın kendisi sorunludur. Bir de gelişmekte olan ülkenin kurumsallaşmasını tamamlayamamış devlet yapılanmaları ve insanları da eklenirse... Bunlar yetmezmiş gibi gündeme etnik kimlik, özerklik, federasyon, anadilde eğitim gibi konuları da eklerseniz, en geniş toplumsal mutabakat bulunamazsa durum içinden kolay kolay çıkılamaz hale gelir. Böylesine dağınık siyasi bir ortamda, cari açığa çare olabilecek yapısal önlemleri almak ne kadar öncelikli olur acaba? Bekleyip göreceğiz.