Advertisement

Tam seçimlerin arifesinde kabine yapısında değişikliğe gidildi. Devlet Bakanlıkları kaldırıldı, icracı bakanlıklara dönüştürüldü. Bu tür değişikliklerin arkasında bir siyasi veya ekonomik model değişikliği olması beklenir. Eski sistem yaşama uymamaya başlamıştır veya yönetici irade değişmiştir. Buna bağlı olarak yapıyı da değiştirmek gerekir. Değişime bu açıdan yaklaşınca son yıllarda ekonomik önceliklerde değişen bir şey göze çarpmıyor. Bir neden bulmak kolay değil. Sorun yıllardır; işsizlik, cari açıkla mücadele, kayıtdışılığı kabullenme, enflasyonla mücadelede faiz dışı araçların öne çıkması vs.

FİNANSAL İSTİKRAR İÇİN KOMİTE
Bununla beraber, kurulan Finansal İstikrar Komitesi (FİS) yeni bir anlayışa işaret ediyor. Bağımsız kurumlar artık yok. Hazine’nin bağlı olduğu bakanın başkanlığında toplanacak yeni bir yapı var. Öncelikli görevi “sistemik riskler”i belirlemek ve bunlara karşı tedbir almak. Sistemik risk kavramı göreceli bir kavramdır. Örneğin bana göre; yüksek cari açık, artan işsizlik ve yükselen enflasyon nedeniyle her geçen gün büyüyen bir sistemik risk tehlikesi var. Sanırım konuyla ilgilenenlerin çoğu aynı şeyi düşünüyor. Ancak hükümet, riskleri ve önlem ihtiyacını değerlendirirken, seçimler nedeniyle, konuya çok ılımlı yaklaşıyor. Farklı görüşe bir örnek.
Ekonomi bürokrasisinde üst düzey görev yapanlardan birisi gelişmeleri değerlendirirken; “Şu anda Formula 1 yarışındayız, hava yağmurlu ve en zor viraja yaklaşıyoruz. Üstelik, kumanda masasından telsizle çok fazla fren kullanmamamız öneriliyor” diyor. Şimdi bağımsız Merkez Bankası’da bu görüşte olsa, FİS’te Bakan; riskler henüz fazla değil, faiz sıfırlanmalı derse ne olacak? TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) kendi kararını bağımsız verebilecek mi? Onlar risk değerlemesini yeteri kadar yapamıyorlar da mı yeni komiteye ihtiyaç duyuldu?

BAKAN YARDIMCILARI
Yeni yapılanmayla, bakanlara yardımcı atanacak. Benzeri yapılanmalar geçmişte denenmiş. Hem İsmet İnönü hem de Turgut Özal zamanındaki deneyimler çok başarılı olmamış. Bu tür yapılanmalar ağırlıklı olarak Anglosakson ülkelerde var. Örneğin İngiliz Hazinesi’nde 5 tane bakan yardımcısı var. Ama onlar milletvekili, siyasi. Görev olarak bakarsanız bizdeki müsteşar ve genel müdürlerin görevlerini, icra yetkisi taşıyarak yapıyorlar. İktidar değişince onlar da değişiyor. Bizdeki yapı buna pek benzemiyor. Bakanlıkların kuruluşuna ilişkin kanun hükmünde kararnamelerde müsteşarların görev ve yetkileri belirlenmiş. Yasa metnine göre; “Müsteşar, Bakandan sonra gelen en üst düzey kamu görevlisi olup Bakanlık hizmetlerini, Bakan adına ve onun emir ve yönlendirmesi doğrultusunda, mevzuat hükümlerine, Bakanlığın amaç ve politikalarına, stratejik planına uygun olarak düzenler ve yürütür.
Bu amaçla, Bakanlık kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulamasını gözetir sağlar. Müsteşar bu hizmetlerin yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur.” Bence bu yasa hükümleri çok net. Bakanlık çalışanları emirleri müsteşarlardan ve bakandan almak zorundalar. Zaten bürokrasi imza yetkisi ve sorumluluğu olmayan bir makamı fazla takmaz. Bakanların, müsteşarı ve yeteri kadar teknik danışmanları olduğuna göre yardımcılar ne iş yapacak? Oda, sekreter ve makam aracı sahibi; bol maaşlı, akşama kadar internette oyun mu oynayacaklar? Yoksa sadece siyasi çalışmalarında mı bakanlara yardımcı olacaklar? Bu saptama doğru ise, parası bütçeden verilen bir makam daha yaratılıyor demektir. Yardımcıların maaşı parti tarafından ödense, partilere merkezi bütçeden verilen kaynaktan ödeme yapılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Yine çok soru sorduğumun farkındayım. NOT: IMF Raporu üzerine son söz: “Akıllıyı arkada tutma, cahili kılavuz etme.” Türk Atasözü