Advertisement

Şike operasyonunda, futbol menajerliği sınavı için FİFA'nın soruların bazı insanlara önceden verildiği iddiasını hiç yadırgamadım. Biliyorsunuz son yıllarda açık lise, üniversite, KPSS ve diğer bazı sınavların sorularının önceden dağıtıldığı medyada defalarca yer aldı. Ne yazık ki, bu tür olaylar eskiye dayanır. Ben üniversite sınavına sorular çalındığı için iki defa girenlerdenim.

SUÇA CEZA, BAŞARIYA ÖDÜL
Sınav sonucunda girdiğim Mülkiye'de, Hukuka Giriş dersinde hocamız basit bir soru sormuştu: "Hukuk nedir?" Soruya çeşitli cevaplar verildiğini hatırlıyorum. Ama aklımda kalan cevap şöyle: "Hukuk, bir toplumda başarıya ödül, suça ceza vermeyi düzenleyen kuralların bütünüdür."
Deneyimlerim de gösterdi ki, toplumun uzun vadeli geleceği, her başarının zamanında
ödüllendirilmesine, suçluların da ivedilikle ve yeteri kadar cezalandırılmasına bağlıdır.
Çocuk yetiştirirken başarıların çok aşırı bir şekilde ödüllendirilmesi kadar, basit suçların sert bir yöntemle cezalandırılması da yanlıştır. Bu yaklaşıma eğitimde, işte, ticarette, bürokraside, siyasette, kısacası hayatın her alanında çeşitli örnekler verebilirsiniz.
Başarmak için çok çalışan, gecesini gündüzüne katan, birçok fedakârlığa katlanan insanlar, bu emeklerinin sonucunu alamayacaklarına inanmaya başlayınca, toplumda derin yaralar oluşur. İlkokuldan liseye kadar hayatını üniversite sınavında başarılı olmak amacına yöneltmiş bir öğrenciyi düşünün. Tam sınavlar arifesinde şifre veya soruların çalınmasıyla yaşayacağı travma, onun gelecekteki yaşamında mutlaka etkili olacaktır. Çalışmasının, harcadığı emeğin karşılığını alamıyorsa topluma ve ülkenin kurumlarına olan inancı sarsılacaktır. Bir de soruları çalanların, onlara yardım edenlerin cezalandırılmadığını görürse, kafasındaki suç ve suçlu kavramı tamamen değişecektir.
Aynı örneği ekonomiden de verebiliriz. Vergisini zamanında, hatta bankadan kredi alarak ödeyeni ödüllendirmesi gereken devlet, tam tersine, kamu kurumlarına olan yükümlülüklerini ödemeyenleri affediyor, ödüllendiriyor. Bir anlamda, vergi ödeyene "enayi" damgası vuruyor. Çünkü başarıyı değil suçu ödüllendirerek gelecekte vergi ödeme alışkanlıklarının değiştirildiğini dikkate almıyor.
Bir süre sonra olaylar derece derece sıradanlaşmaya başlıyor. İşlenen suça gereken cezalar çoğu zaman siyasi nedenlerle verilmeyince veya ötelenince, suç tanımı ve toplumsal ahlak anlayışı olumsuz etkileniyor.
Düşünsenize, yerel seçimlerde rüşvet aldığını düşündüğü adaya oy veren vatandaş, "Çalıyor ama iş yapıyor" diyerek tercihte bulunuyor. Artık ihalelerde rekabete uymadan, ilişkilerini kullanarak iş alanlara, "İşini bilen müdebbir tüccar" deniyor.

RÜŞVET İÇİN FETVA İSTEMEK
Kimse bu tür davranış bozukluklarının uzun vadeli vahim sonuçlarını düşünmüyor. Devlete olan güvenlerinin her geçen gün azaldığını görmüyoruz. Değer yargılarının, inançların her geçen gün aşındığının farkında değiliz. Konu çok geniş bir çevreyi ilgilendirmesine rağmen kimse ses çıkarmıyor.
Artık çalışmak, uğraşmak, yarışmak sıradan bir insan davranışı olmaktan çıktı. İşini iyi bilen, kurallara uymamayı meziyet sayan, köşeyi çaba sarf etmeden dönenler toplumda en üst düzeyde kabul görmeye başladı. "Akıllı insan, nasıl olursa olsun çok para kazanmayı bilen insandır" anlayışı yerleşti.
Olaylar öyle bir yere geldi ki; iddialar doğru ise, şike parası almak isteyen futbolcu, din adamı olduğu söylenen birinden fetva isteyebiliyor. Olayın daha ilginç yanı, o da izin veriyor.
Kimse de ses çıkarmıyor. Sözün bittiği yerdeyiz.