Advertisement

Euro bölgesinden gelen haberler her geçen gün kötüleşiyor. Küresel krizin ardından gelen kamu borç dinamiklerindeki sorunların çözümüne yönelik karamsarlıkları artırıyor. Borcun sürdürülmesinde, ekonomik büyüme ve reel faizler en belirgin etkenlerdir. Bu bağlamda iki değişken hakkında yapılacak tahminler ve beklentiler sorunun geleceği açısından önemli. Avrupa’da Almanya hariç ekonomilerin çoğu, genellikle iç tüketimle büyüyor. Periferi ekonomilerin ortak özelliği, Alman ve Fransız bankalarından sağladıkları kaynakları içeride kredi olarak dağıtmaları. Aslında kamu borçlarının kaynağı da büyük oranda aynı yer. Bu nedenle, banka aktifleri yeniden yapılandırılmadan iç dinamiklerle büyüme olanakları sınırlıdır. O zaman ihracat şansına bakmak lazım. Avrupa’nın en önemli ticari partneri Amerika. Ne yazık ki, Atlantik’in öte yakasında da durum pek ümit verici değil. Haberler doğruysa Başkan Obama, Cumhuriyetçilerle yapılan kamu borç limitini yükseltme toplantısında masayı terk etmiş. Borç sorunları nedeniyle ABD ekonomisinin de büyüme hızı yavaşlayacak gibi görünüyor. Kısacası, Euro bölgesinde büyüme hızı, kamu borç stokunun artış hızı kadar olamayacak. Borç stokları daha hızlı büyüyecek.

REEL FAİZLER YÜKSELİYOR
Ekonomik büyüme hızı sorun olurken, reel faizler de olumlu resim vermiyor. Borçlanma piyasalarında reel faiz hesaplanırken sadece enflasyon esas alınarak yapılan hesaplamalar yeterli olmaz. Örneğin, Türk Hazine’si Londra’da tahvil ihraç ederken, Alman Hazine’sinin ödediği faizin üstüne ek bir fark (spret) ödemek durumundadır. Piyasalarda reel faiz düşük olsa bile, bizim ödediğimiz spret, faizi yükseltir. Benzeri durum Yunan ve İtalyan kamu borçlanmasında da var. Aynı para biriminden ve aynı vadede borçlandıkları halde Alman Hazine’sinden daha fazla faiz ödemek zorundalar. Dolayısıyla reel faizler yüksek. Alınan bunca önleme ve IMF, AB yardımlarına rağmen ne Yunanistan’da ne de diğerlerinde reel faizler istenen düzeylere inmedi. Yakın gelecekte de pek düşecekmiş gibi görünmüyor. Bu nedenle AB ekonomilerinin bazılarının yüksek reel faiz, düşük büyüme hızı sarmalına girme olasılığı yüksek. Bu durumda yatırımcıların kafasında kamu borçlarının sürdürülebilirliği konusunda her zaman şüphe olacaktır. Önce büyüme verileri izlenecek, beklentiler karşılanmayınca risk primleri ve dolayısıyla faizler daha da yukarı çekilecektir. Ardından yeni önlem paketine ihtiyaç olduğu söylemleri başlayacaktır.

BORCUN YENİDEN YAPILANDIRILMASI GEREKLİ
Bu tartışmalar borçların, gönüllü ve/veya gönülsüz yeniden yapılandırılmasına kadar devam edecektir. Bu konuda en güzel örnek, 2001 krizinde Türkiye örneğidir. Hatırlanacaktır, bizim borçlanma krizini aşmamızda iki önemli olay güven sağlamıştır: Uygulanan mali uyum programları ve iç borç takası. Krizin en derin olduğu günlerde, dünyada bir ilk olan kapsamlı iç borç takası başarıyla uygulanmış ve çok olumlu tepki almıştı. Sonrasında Türkiye’ye olan güven yükselmişti. Böylelikle kamuya borç verenlerin bilançoları da düzelmiş ve borç verme kapasiteleri yükseltilmişti. Bu nedenle Avrupa’da borç sorununa kalıcı çözüm için üç seçenek var: Büyüme hızının artması, reel faizlerin düşmesi veya borçların yeniden yapılandırılması. Kısa vadede ilk ikisi için fazla umut yok gibi. Kalıyor üçüncü, en zor seçenek. Borçlar bir ülkede, alacaklılar başkasında. Dolayısıyla kamu kâğıtlarını portföylerinde taşıyan finansal kurumların zararlarını kimin karşılayacağına karar verilemiyor. Çünkü tek bir karar alıcı otorite yok. Bir sorunun kolay çözümü yoksa ve akıl vereni çoksa, sonu hüsrandır. NOT: Diyarbakır’da toprağa düşen 13 yiğide selam olsun. Şehitlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.