Advertisement

Haber, hafta içinde bazı gazetelerde yer aldı.
"Avrupa Birliği liderlerinin Yunanistan'a 158 milyar Euro'luk ikinci kurtarma paketine geçen hafta vize vermesinin ardından
Almanya'dan ilginç bir istek geldi. Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Alman Stern Dergisi'nde yer alan açıklamasında, bunun borç yükü altındaki ülkelerin Euro bölgesinden çıkarılmasından daha iyi olacağını ifade ederek 'Entegrasyon ilerleme kaydetmeli. Sorunları olan ve yardım alan bir ülke bunun karşılığında egemenliğinin bir bölümünü AB'ye bırakmalı' dedi."
Bu sözler, Alman Bakanın ağzından kaçan bir kaç kelime değil. Çok bilinçli, iyi düşünülerek basına verilen bir demeç.
Bakan kendi açısından sonuna kadar haklı. Bu dünyada bedavacılık yok. Aldığı borcu adama bir şekilde ödetiyorlar. Hem kendi tarihimiz hem de dünya deneyimleri borcun üstüne yatmaya çalışanların eninde sonunda çok ağır bedeller ödediklerinin dersleriyle dolu.

DIŞ BORCUMUZ AŞIRI DEĞİL
Türkiye'nin korkulacak kadar dış borcu yok ki diyebilirsiniz. Evet kamunun iç ve dış borcu eskiye oranla fazla değil. Özel sektörün dış borcu için de "Kendi paralarını kredi olarak getiriyorlar." yorumu yapılıyor. Ondan da korkmamıza gerek yokmuş.
Ancak tartışılması gereken konu, yüksek cari açığı finanse edebilemek için gelen sıcak paranın borç olup olmadığı. Doğrudur, defter kayıtlarına bakarsanız ülkenin veya şirketlerin borcu olarak yazılmıyor.
Bununla beraber, geçmiş deneyimler göstermiştir ki, işler biraz sıkışmaya başlayıp, kaçan sıcak para nedeniyle artan döviz ihtiyacı içeriden karşılanamaz hale gelince, gidip bir yerlerden borç aranıyor. Cari açık deftere dış borç yazılarak kapatılıyor.

ANCAK DÖVİZ İHTİYACI AZALMIYOR
Dün açıklanan veriler, haziran ayı dış ticaret açığın 10 milyar dolardan fazla olduğunu gösteriyor. Geçen yıla oranla yüzde 80 yükseliş var. İhracatın, ithalatı karşılama oranı yüzde 50'lerde. Buna bağlı olarak aylık cari açık, 7 milyar dolar civarında olacakmış gibi görünüyor. Geçen sene aynı dönemdeki açık rakamının 3.4 milyar dolar olduğu düşünülürse, artış yüzde 100'e yaklaşabilir. Dolayısıyla, yüksek cari açık konusunda son günlerdeki rahat yaklaşımlara ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Kur sepeti birden yukarıya doğru hareketlenince de hemen yeni seviyenin ihracatçıya yaradığı, cari açığı azaltacağı yaklaşımı, etkisini hemen gösterebilecek bir şey değil. Biraz zaman geçmesi lazım. Ancak açık ve finansmanı acil, şimdiki sorun. Sizce Arap komşularımızdan gelecek paraya da ne kadar güvenebiliriz?
Özetle ihtiyaç azalmıyor. Üzerinde durulması gereken nokta, gelecek dövizin ne kadarı borç ve sıcak para olacak. Soruya verilecek cevap önemli. Eğer içeride veya dışarıda beklenmedik bir olay olursa, yabancı yatırımcılar için yangında ilk kurtarılacak paralar onlar.

AYAĞIMIZI YORGANIMIZA GÖRE UZATMALIYIZ
Niye bu kadar merak ediyorsun, itfaiye çalışıyor, artık yetişmiş, tecrübeli itfaiyeciler, hatta Arap dostlarımız var diyebilirsiniz. Bir kısmı doğru. Ama iki soruna da dikkat etmek lazım. Birincisi, ekonominin bazı altyapı sorunları var, sokaklar dar. İtfaiye araçları bu sokaklara giremiyor. İkincisi ve daha önemlisi itfaiyenin merdivenleri bazı evlerin üst katlarına ulaşmıyor. Eldeki döviz varlıkları, yükümlülükleri karşılamaya yetmiyor.
Kısacası; cari açık verip, dışarıdan aldığımız paralarla refah içinde yaşadığımızı zannetme yanılgısından bir an önce vazgeçmemiz lazım. Bazı "ekonomist"lerin söylemlerine inanıp; "Türkiye bölgesel güç oluyor. Hızla büyümesi lazım. Cari açıksız da büyüyemeyeceğimize göre, döviz borçlanmaya devam edilmelidir" türü söylemleri kabullenmenin sonu, Düyun-u Umumiye dersinde de olduğu gibi, bugün olmasa bile bir gün, egemenlik hakkının yabancıya devriyle sonuçlanabilir.