Advertisement

Amerika'dan Çin'e, Almanya'dan Türkiye'ye dünya piyasaları tepetaklak oldu.
Olayı tetikleyen S&P'nin ABD'nin kredi notunu düşürmesi. Bundan birkaç ay önce böyle bir şeyin olacağı söylenseydi, güler geçerdim. Bunu da gördük. Artık dünyada risksiz yatırım aracı kalmadı diyebiliriz. Not düşüşünün para ve sermaye piyasalarına çok geniş etkisi olacak.
Amerikan kredi notunun bu kadar yaygın etki göstermesinin bir nedeni de Avrupa'daki borç sorunu olan ülkeler arasına İspanya ve İtalya'nın katılması. Henüz diğerlerinin dertlerine çare bulunamamışken, yenilerin listeye eklenmesi moralleri biraz daha bozdu.

PİYASALAR LİKİDİTE ARTIŞINA ENDEKSLENDİ
Şimdi herkes çözüm önerilerini tartışıyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB), istemediği halde piyasalardan Portekiz, İspanyol ve İtalyan kamu kâğıtları almaya devam ediyor. Nerede duracağı, piyasalara ne kadar likidite vereceği belli değil.
Aynı yaklaşım, Amerikan Merkez Bankası'ndan da (FED) bekleniyor. Bu yazının yazıldığı saat itibarıyla, bazı ekonomistler FED'in de üçüncü parasal genişleme programını ilan etmesini dört gözle bekliyorlardı.
Bizim Merkez Bankası da yurtdışında işlerin bozulacağı ve piyasalara daha fazla para verileceğini düşünüyor. Buna bağlı olarak cari açığın finansmanının çok fazla sorun yaratmayacağını varsayıyor. Dolayısıyla, dışarıdaki olumsuzlukların Türkiye ekonomisini çok fazla etkilememesi için faizleri düşük tutmayı ve ekonomiyi canlandırıcı önlemler gerektiğini belirtiyorlar.

İÇERİDE BÜYÜME NE KADAR YAVAŞLAR?
Burada durup birkaç soru soralım. Dünya bu kadar belirsizlikle boğuşurken, içerideki düşük faiz ortamında, kim neden yeni yatırım yapacak ve kim nasıl daha fazla tüketmeyi düşünecek? Yanı sıra büyüyen ekonomide cari açık sorunumuz olmayacak mı?
Düşünsenize, dışarıda, okyanusta tsunami oluşmuş. Sirenler dalganın gittikçe yaklaştığını haber veriyor. Merkez Bankası da benzer bir tehlikeye işaret ediyor. Ama bizim limandaki mendireğin ortasında büyük bir delik var. Yetkililer tamir edebilecek araçlarımız var diyorlar. Var da delik büyük, kapatmaya yetecek kadar yeterli araç var mı, orası tartışmalı.
TC Merkez Bankası; "Korkmayın FED ve ECB parasal genişlemeye devam edecekler. Dünyada döviz bollaşmaya başlayınca bize de yeteri kadar kaynak gelecek. Bu nedenle cari açığın finansmanında sorun çıkmayacak" demeye getiriyor. Beklenti o ki; bu arada döviz sepeti yeni seviyesine oturacak, böylelikle ihracat ucuzlarken, ithalat pahalılaşacak ve orta vadede cari açık azalacak.
Umut olmasa hayat devam etmez.
Ancak yabancı yatırımcı büyümeyen ekonomiye kolay kolay yeni para getirmez. O zaman bazı sorulara daha net cevaplar vermek lazım: a) Büyüme nasıl olacak? b) Dış dinamikler çok bozuk olduğuna göre büyümeyi içerisi mi sağlayacak? c) İçeride yatırımcı ve tüketicinin gelirleri mi artacak yoksa yeniden borçlanarak mı ekonomik aktivitelerini artıracaklar? d) Kim borç verecek? e) Bütçe dengeleri nasıl etkilenecek? Düşen vergi gelirleri hangi önlemlerle yükseltilecek? f) Döviz yükümlülükleri, önceki yıllara göre daha fazla olan reel sektörün sorunları ne olacak? vs. Çok soru sorduğumun farkındayım. Ancak, biraz empati yapın ve size döviz getirmesini beklediğiniz yabancı yatırımcının yerine kendinizi koyun. Dünyadaki yangının yayıldığı bir ortamda, yukarıdaki sorulara yanıt bulmadan Türkiye'ye para getirir miydiniz? Ayrıca, ekonomik sorunlara şimdi bir de Suriye konusu eklendi. Sınır komşumuz olan bir ülkeyle siyasi ve askeri sıkıntılar çıkması olasılığı, bir ay önce sıfırdı. Şimdi, en azından konuşulmaya başlandı. Riskler listesine eklendi.
Bu ortamdan çıkış için yapılması gerekenler belli. Yeter ki teknik kapasite ve niyet olsun.