Advertisement

Ağustos ayı TÜFE artışı piyasa beklentilerinin üzerinde geldi. Yıllık artış yüzde 6.65 ile Merkez Bankası'nın yüzde 5.5'lik hedefini geçti. Merkez Bankası'nın bir süredir üzerinde durduğu çekirdek enflasyondaki gelişmeler de çok ilginç. H endeksindeki yıllık artış oranı yüzde 6.67; I endeksindeki ise yüzde 6.19 olmuş. Yani, çekirdek enflasyondaki yükseliş, geçici de olsa, manşet enflasyondan daha fazla.

ÜRETİCİ MALİYETLERİ YANSITAMIYOR (MU?)
Ayrıca ÜFE'ye, üretici fiyatlarındaki değişime de yakından bakmak lazım. Enflasyon hedeflemesine konu olmadığı için olsa gerek, bu endeks değerlendirmelerde fazla yer bulmuyor. Ancak, yıllık yükseliş yüzde 11 düzeyinde. 2001 yılından bu yana en yüksek seviyeye ulaşmış.
Burada bir soru akla geliyor; üreticilerin girdi fiyatları, satış fiyatlarından daha fazla artıyorsa, neden artışı, tüketicilere yansıtmıyorlar? Acaba mikro sorunları mı var? İlk akla gelen açıklama, talep çok olmadığı için şirketlerin kârlarından fedakârlık yapıyor olması. Eğer böyle ise, kar marjlarında sıfıra yaklaşınca, maliyet artışları hızla tüketiciye yansıltılmaya başlanacaktır.
İkincisi ise; yüksek stokla çalışan şirketler, ucuza mal ettikleri stoktaki ürünlerini elden çıkarmaya çabalıyorlar. Hızla yaklaşan küresel krize, yüksek stokla yakalanmak istemiyorlar. Bu durumda, talep tekrar istenilen seviyelere çıkmaya başladığında, stok biriktirmek isteyen şirketlerde maliyet baskısı daha da artacak ve bu da tüketiciye yansıtılacak.

FAİZ POLİTİKASI DURUŞU DOĞRU MU
Detaylara bakıldığında çok yorum yapılabilecek veri var. Ancak önemli olan, yükselişin sürüp sürmeyeceği. Merkez Bankası önümüzdeki aylarda baz etkisinden kaynaklanan düşüşlere atıfta bulunarak, kendi açısından politika faizlerinin geleceğini belirlemiş oluyor. Yani, enflasyon çok yükselmeyecek, bu nedenle faizleri yükseltmek zorunda değilim diyor. Merkez Bankası'nın haklı olup olmadığı, konuya nereden bakacağınıza bağlı olarak değişir. Söylemek istediğim basit. Eğer Banka, enflasyon hedeflemesini hâlâ daha önemsiyorsa faiz politikasındaki söylemini gözden geçirmek zorunda kalabilir. İster manşet olsun, ister çekirdek, hedefin tutmayacağı hemen hemen kesinleşmiş durumda.
"Unutun enflasyon hedeflemesini, zaten Merkez Bankası da son dönemde bunun yerine cari açığı ve finansal istikrarını öne çıkaran bir söylem içinde" diyorsanız haklısınız. Hatta son küresel kriz sonrasında para politikası üzerinde kafa yoranlar da artık bu tür hedeflemenin ne kadar gerekli olduğunu tartışıyorlar. Bazı yorumcular; Japonya'dan sonra ABD ve Euro Bölgesi ülkelerinin asıl sorununun, ekonomiye verilen bunca likiditeye rağmen enflasyon yaratılamaması olduğunu ileri sürüyorlar. Bunca paraya rağmen, neden talebin, dolayısıyla büyümenin artmadığını sorguluyorlar. Dolayısyla, FED'in yapacağı düşünülen, III. Miktarsal Genişlemenin ne kadar işe yarayacağı sorgulanıyor.
Eğer dünyada enflasyon dert edilmeyecek kadar ciddi başka sorunlar varsa, bizim de kendi politika seçeneklerimizi gözden geçirmemiz lazım. Bu söylemden, enflasyonu unutalım şeklinde bir anlam çıkarılmamalı. Sadece, ekonomideki öncelikleri bir kez daha düşünmemiz daha yararlı olabilir. Bu bağlamda, TCMB'nin dün açıkladığı TL mevduatlarının munzam karşılıklarının döviz olarak tutulabilmesi seçeneği, aslında bankaların daha fazla ve ucuz TL kredi verebilmesini amaçlıyor. Diğer bir deyimle banka, iç talebi canlandırma çabası içerisinde. Yasasındaki temel öncelikle pek uyuşmasa da, enflasyondan çok büyümeyi öne çıkarıyor. Böyle ise, Merkez Bankası'nın artık daha net ve şeffaf bir iletişim politikasına yönelmesinde büyük yarar var.