Advertisement

Çarşamba günü İstanbul – Washington uçağından inip, pasaport kontrolüne giderken bir Türk bankacı aceleyle telefonunu açtı.

Acelesinin nedenini açıklama gereği duyunca, “Acaba batan banka var mı?” diye sordu. İlk önce bu açıklamayı da anlamakta zorlananlar olmuş olabilir. Ama otele gelip, haberleri izleme olanağına kavuşunca, bankacının aslında ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Kredi derecelendirme kuruluşları birçok ülkede arka arkaya banka notlarını düşürüyorlar. Bırakın bankaları, ülke isimlerini takip etmek güçleşti.

Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) toplantılarında, önümüzdeki dönemde Kuzey Amerika ve Avrupa finans sektörünün yüzde 25 kadar küçülebileceği ileri sürüldü. Bu devasa değişimin finansal istikrarı bozmadan nasıl yapılacağı tartışılıyor. Onlarca trilyon dolar büyüklüğündeki sektörün böylesine büyük bir değişime uğraması sıradan bir gelişme değil.

Bu 2009 Küresel Krizi’nden sonraki dünyanın büyük değişimi, yeni kuralların hayata geçmesinin bir parçası. Düne kadar “batırılamayacak kadar büyük” bankaların finansal sektörün geleceği için büyük problem olduğunu ileri sürenler, şimdi bankaları birleştirelim daha da büyütelim demeye getiriyorlar. Çünkü Kuzeyde batık bankaya sermaye koyabilecek yatırımcı, yok denecek kadar az.

Bankaları Çinlilere, Araplara satmak istemeyen alıcılar, devletin üstü kapalı bir şekilde sermeyeden pay almasını, yani millileştirmeyi konuşuyorlar. Anlayacağınız moralleri bozuk. Haklı nedenleri var. Hızla yaklaşan ekonomik krize ortak çözümler üretilemiyor, büyüme yavaşlıyor, kamu borcu artmaya devam ediyor. CEPTEKİ PARA İYİDİR Ancak asıl moral bozan şey politikacıların aymazlığı. Örneğin Washington’da televizyonlar, federal bütçeden alınacak katkı payının ödenmesinde sorun olduğunu, çözülemezse kamu hizmetlerinin durabileceğini haber yapıyorlar. Bu kadar basit bit konu bile,yaklaşan başkanlık seçimleri nedeniyle Amerikan Parlamentosu’nda ivedilikle çözümlenemiyor. Benzeri bir durum Avrupa’da yaşanıyor. Kurtarma Fonu’nun işlerlik kazanması ve ortak bono çıkarılması gibi başlıklar, bu kadar aciliyet gerektirmesine rağmen öteleniyor.

Örneğin İtalya’da bankalar hazine ihalesine girmek istemiyorlarmış. Bu çok dikkat edilmesi gereken bir gelişme. Biz bu tür günleri geçmiş krizlerde yaşadık. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin. Yatırımcılar bu kadar belirsizliğin bir arada yaşandığı bir ortamda, her yerde olabildiğince az zararla maldan çıkıp nakte; dolara, Euro’ya dönme çabasındalar. Tedirginliğin nedeni tünelin ucundaki ışığı görememeleri.

Geçmişte krizlerin üstesinden gelinirken bir lider vardı. Bugün finansal sektörün problemlerini çözebilmek için artık olabildiğince çok ülkenin bir araya gelmesi gerekiyor. Lider olmak kolay değil ve isteklisi de yok. Üstüne üstlük, lider olması beklenen ekonomilerde siyasi kara alıcılar iç seçimlerle meşgul. Sadece kendi ülkelerini düşünüyorlar. Siyasilerin karar alması gecikince, hastalara pansuman yapma görevi merkez bankalarına verilmiş durumda. Ancak onların da ne doğru dürüst ilacı var, ne de ellerindeki ilaçlar hastayı tedavi edebiliyor. Çünkü hastanın büyük bir ameliyata ihtiyacı var. Yaşananlar doğal olarak, yatırımcıları huzursuz ediyor. Eğer bu eğilim devam eder, kısa sürede ikna edici bir finansal yeniden yapılanma ve büyüme senaryosu hazırlanamazsa, piyasalarındaki hareketlilik çok can yakabilir. Hazırlıklı olmakta yarar var.