Advertisement

TC Merkez Bankası, son faiz kararıyla, yaklaşık bir yıldır sürdürdüğü politikasını değiştirme işaretini verdi. Borçlanma faizini sabit tuttu. Ancak, önemli olan açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcı bankalara repo işlemleri yoluyla verdiği borçlanma imkânı faiz oranını yüzde 12’ye yükseltmesi. Çünkü Merkez Bankası’ndan 60 milyar liraya kadar repo yapabiliyorlardı. İMKB repo piyasası ise sadece 15 milyar lira civarında fon sağlıyordu. Şimdi, Merkez Bankası kendi repo olanaklarını kısıtlamaya çalışacak, para isteyen bankaları İMKB’den yüzde 12’den borçlanmaya zorlayacak. Bankalar eğer döviz almak isterlerse, ya ellerindeki kâğıtları vs. satarak ya da daha pahalı borçlanarak TL bulabilecekler. Böylelikle bankaların dövize olan talebi azalacak. Ama bu arada piyasalarda faizler yükselecek. Hazine kâğıdı faizi dün itibarıyla, yüzde 10’a yaklaştı. Faiz TCMB’nin istediğinden yukarı çıkarsa, TL mevduatların munzam karşılıkları serbest bırakılacak. Buna rağmen piyasada faiz düşmezse, politika faizi ile piyasa arasındaki makas açıldığından bahisle, faizleri yukarı çekilecek. Biz yapmadık, piyasa zorladı denilecek.

AVRUPA’YA GÜVENMEK
Peki, bir ayda ne değişti de TCMB tekrar faiz silahına yönelmek zorunda kaldı? İki konuda biraz aceleci davrandı. Birincisi, Avrupa’daki sorunların en geç bu ay içinde, kalıcı bir şekilde çözülebileceğini düşündü. Avrupalılar, G-20 ve benzeri uluslararası platformlarda, sorunları en geç ekim sonuna kadar çözeceklerini söylediler. Gelişmelerin farkında olduklarına, çözüm için ellerini taşın altına koyacaklarına herkesi inandırmaya çabaladılar. Ancak, özellikle bizdeki cari açık problemini öne çıkaran bazı yatırımcılar bu söylemlere pek inanmadılar. Hisse senedi ve Hazine kâğıdı satıp, dolar talep etmeye, Türkiye’den çıkmaya başladılar. Temmuz sonundan ekim ayının ortasına kadar 3.6 milyar dolarlık DİBS sattılar. TCMB bunun geçici, spekülatif olduğunu, Avrupa’da siyasetçilerin sağlıklı bir karar alacaklarına inandı ve dövize müdahale etmeye başladı. Ama TL likidite konusunda bir şey yapma gereği duymadı. Bir süre sonra rezervlerinin her geçen gün azaldığını ve bunun tartışma konusu yapıldığını gördü. Ancak Avrupa’dan beklenen olumlu haber bir türlü gelmedi. Yavaş yavaş takati sorgulanmaya başlayınca, dönüş sinyali vermeye başladı.

İÇERİDE MALİYE POLİTİKASINDAKİ SIKINTILAR
Merkez Bankası’nı yeni politika seçeneğine zorlayan nedenlerden ikincisi maliye politikası. Anlaşılan TCMB, bütçenin bu kadar gelir ağırlıklı önlemleri içereceği hakkında zamanında bilgilendirilmemiş. OVP ve bütçe cari açıkla mücadele yerine büyümeci bir yaklaşımı seçti. Bu bağlamda başta sosyal transferler ve yatırımlar olmak üzere harcamalar yükseldi. Buna bağlı olarak, ortamın yüksek bütçe açığını kaldırabilecek durumda olmadığından vergi tahminleri de yüksek tutuldu. Gerçekleşmelerde yıl içinde aşırı sapmaların yaşanmaması için, başta ÖTV olmak üzere vergiler ve bazı harçlar artırıldı. Bu gelişmeler, zaten yükselme eğiliminde olan enflasyon üzerinde biraz daha baskı yapmaya başladı. Sadece ÖTV artışlarının enflasyona getireceği artışın yüzde 1.8 civarında olacağı hesaplanıyor. Banka maliye politikası konusunda bağımsız bir tavrı, uzun süredir oluşturamadı. Yurtdışındaki krizin siyasi yanını da, uzmanlık dalı olmadığından olsa gerek, yeteri derinlikte takip etmekte zorlandı. Ne var ki, böylesi bir ortamda kendi dışındakilere güvenip yola çıkması sadece tecrübe edinmesine yardımcı oldu.