Advertisement

Son günlerde gelişmiş Batı ülkelerinden peş peşe yolsuzluk haberleri geliyor. En son haber, Amerikalı bir aracı kurum sahibi ve yöneticisinin yaklaşık 20 yıldır müşteri hesaplarıyla oynayarak yatırımcıları 200 milyon dolar dolandırdığı şeklindeydi. İntihar girişiminden sonra tutuklanan aracı kurum yöneticisi müşteri ekstreleri ve dekontları üzerinde sahtekârlık yapıp kamu denetimlerinde de sürekli yalan söylüyormuş. ABD’de çok sık bu tür haberler çıkıyor. Çok büyük banka ve aracı kurumların çeşitli bankacılık ve sermaye piyasası suçları işlediği sürekli gündeme geliyor. Rekor yolsuzluk Madoff skandalı daha unutulmadı. Bugüne kadar tek kişinin yaptığı en büyük yolsuzluk olan Madoff skandalında 65 milyar dolarlık bir kayıp olduğu biliniyor.

Avrupa’nın bu konularda daha dürüst, kurallara uygun çalıştığı söylenirdi. Gerçekten de Amerika’da olduğu gibi yaygın yolsuzluk haberleri pek duyulmuyordu. Meğerse çok daha büyüğünü yapıyorlarmış. Belki de dünyanın bir numaralı finans merkezi olan Londra’da dünyanın en büyük bankaları bir araya gelip piyasada geçerli olacak olan faizi belirliyorlarmış. Olayın boyutları tam olarak belirlenemedi ama cezaların 22 milyar dolara kadar çıkacağı söyleniyor. Bu rakama rekabet hukukunun ihlal edilmesinden dolayı kesilecek cezalarla, bu işten zarar gören kişi ve kuruluşların açacağı tazminat davalarında hükmedilecek rakamlar dahil değil üstelik. Ayrıca çok büyük bir bankanın kara para soruşturmasına alındığına ilişkin bir haber de medyaya yeni yansımış durumda.

Yaşanan yolsuzluklar 2008 krizinden bu yana ortaya dökülmeye başladı. Gelişmiş ülkelerde yaratılmış olan kusursuz finans sisteminin sonuna mı gelindi acaba? Tüm bu rezaletlerin arkasında devleti olabildiğince piyasalardan uzak tutan anlayış ve bu anlayışa uygun politikalar yatıyor. Devletin finans piyasalarını yeterince düzenlemediğini, düzenlemediği gibi hiç denetlemediğini skandallar ortaya çıktıkça öğreniyoruz. Şimdi gelişmiş ülkelerin yöneticileri “Düzenlemeleri nasıl sıkılaştırabiliriz, işlemlere nasıl limitler koyarız, kurumların risklerini nasıl daha düzgün kontrol altına alabiliriz?” diye düşünüyorlar. G-20’den başlayarak her uluslararası kuruluşta yeni düzenleme çalışmaları devam ediyor. Sorun kuralların daha sıkılaştırılması, denetimlerin etkin ve yaygın olması, kurumların iç kontrol sistemlerinin düzgün işletilmesinde.

Eğer dünya finansal sistemi kendi içinde bu yenilikleri yerine getiremezse, başlayan itibar kaybı piyasaların iyice daralmasına kadar gidecektir. Öyle bir güvensizlik ortamı yaratıldı ki yatırımcılar negatif faiz veren güvenilir ülke tahvil ve bonolarına yatırım yapmaya başladılar. Önü alınamaz bir güvensizlik, finansal sisteme telafi edilemez zararlar verebilir. Bu güvensizlik ortamında güvenilir yerler o kadar azaldı ki yatırımcılar adeta mumla uygun piyasa, uygun yatırım imkânı arıyor. Türkiye potansiyel yerlerden biri. Dünyanın yapamadığı finansal piyasalarla ilgili düzenlemeleri zamanında yaptığı için bugün güvenilen ve sıkıntı yaşamayan bir ülke konumunda. Bu yılın ilk 5 ayında doğrudan yatırım olarak 4 milyar dolar, hisse senedi ve Hazine bonosuna portföy yatırımı olarak 5.6 milyar dolar kaynak girişi olması önemli bir gösterge. Not artışı ile yatırım yapılabilir ülke haline gelindiğinde ise yabancı kaynak girişinde bir patlama yaşanacağı belli oluyor.

Önemli olan mevcut istikrarlı yapının korunabilmesinde.