Advertisement

Geçen hafta içinde Rekabet Kurumu'nun bazı bankaları denetlediği ve banka genel müdürlerinin Kuruma giderek ifade verdikleri medyaya yansımıştı. Verilecek cezaların büyüklüğü konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılmış ve bankalar adeta kriz döneminde firmalara yardımcı olmadıkları ve fazla kâr elde ettikleri için cezalandırılıyor algısı yaratmıştı. Verilen cezalar büyük meblağlara ulaşmadı ama yine de bu cezaların haklı olup olmadığı tartışılıyor. Muhtemelen son sözü yargı söyleyecek.
Ancak bu denetimler esnasında bir konu da ciddi olarak tartışıldı. Bazılarına göre, bankaların tüm faaliyetleri sadece bankacılık otoritesi olan BDDK tarafından incelenebilir, Rekabet Kurumu gibi diğer kurumlar bankaların işlemlerini ve faaliyetlerini denetleyemezler. Bu iddianın taraftar topladığı da görülüyor. BDDK gibi bankacılık otoriteleri bankaları denetler ancak hangi çerçevede? Bu noktada, uluslararası uygulamalarda da genel kabul gördüğü üzere en önemli konu, "kredi mekanizması"dır. Bankacılık otoriteleri, bankaları esas itibarıyla kredi mekanizmasındaki fonksiyonları bakımından denetlerler. Bu denetimin temel gerekçesi, bankaların mudilerden toplamış oldukları "mevduatı" krediye dönüştürmeleriyle ilgilidir. Mudiler bir güven müessesesi olarak tasarruflarını bankalara emanet ederler ve bu güvenin korunması önemlidir. Bankalar vatandaştan mevduat olarak topladıkları paraları, kendi aldıkları kararlar çerçevesinde fon ihtiyacı olan kuruluşlara "kredi" olarak verirler. Vatandaşların kredi verme karar süreçlerine etkisi olmadığından, finansta "dolaylı" aktarım mekanizması olarak tanımlanan bu transfer işleminin takibi, denetimi ve gözetimi çok büyük önem taşır. Bu nedenledir ki bankaların mali yapılarının kuvvetli olması, mevduat adı altında topladıkları paranın vadesinde geri ödenmesi bankalar yanında kamu otoritesinin de sorumluluğunu gerektirir.
BDDK da, doğal olarak ve dünyada kredi mekanizmasını denetleyen kurumların yaptığı gibi, banka ve hatta diğer finansal kuruluşları kredi mekanizmasındaki etkileri nedeniyle düzenler ve denetler. Bu nedenle kimi sütunlarda yer aldığı üzere BDDK'yı bankalarla ilgili tüm iş ve işlemlerden sorumlu ve/veya yetkili tutmak hem maksadı aşan bir iddiadır hem de doğru değerlendirmelerin de önündeki engeldir.
Rekabet hukukundaki durum sermaye piyasaları açısından da geçerlidir. Sermaye Piyasası Kanunu'nda bankaların sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmaları ve/veya halka açılmaları durumunda söz konusu Kanun hükümlerine tabi olacakları ve dolayısıyla SPK tarafından denetleneceği açıkça ifade edilmektedir. Yoksa aynı rekabet meselesinde olduğu gibi sermaye piyasası faaliyetlerini de BDDK denetlesin veya denetlemeli demek ya bu işi bilmemektir ya da yanlış bilmektir. Bu konu biraz da Türkiye'deki düzenleyici, denetleyici yapıyı tam okuyamamaktan kaynaklanıyor olabilir. Mevcut sistem kurum bazlı değil, faaliyet bazlıdır. Yani, örneğin konu rekabet olduğunda rekabetin kimlerle ilgili olduğu önemli değildir. Rekabeti hangi kurum ihlal ederse etsin denetim ve müeyyide uygulama mercii Rekabet Kurumu'dur. Benzer şekilde konu halka açık bankalar veya sermaye piyasası faaliyeti olduğunda finansal kuruluşun kim olduğunun önemi yoktur. Yetkili mercii SPK'dır.
BDDK elbette ki çok önemli bir finansal düzenleyici otoritedir ancak bu piyasalarda denetim ve gözetim fonksiyonunu icra eden ve ciddi gelişmiş uzman personele sahip diğer üst kurulları bankalar bakımından yok saymak yanlış analizlere, yanlış değerlendirmelere ve yanlış algılamalara neden olmaktadır.