Advertisement

Merkez Bankası’nın piyasaları çok geren ve eleştirilen kararları halen tartışılıyor. Bu kararların ilk uygulaması yılbaşından önce faiz oranlarının aşağı çekilmesi ile başladı. Bu ilk dönemde piyasada Hazine bonosu faizleri % 7 civarındaydı. Ama bugün % 9’ların üzerine çıkmış durumda. Yani % 30’un üzerinde bir artış yaşandı. Dolar kuru bir süre 1.60’ın üzerinde kaldıktan sonra şu aralar tekrar 1.55’in altına düşmüş durumda. Sonuç itibarıyla, cari açığı tetiklediği ileri sürülen sıcak parayı önleyelim derken daha cazip bir ortam yaratıldı. Yabancılar % 7 seviyelerinde bonodan çıkıp, 1.50-1.55’den dolar alıp gittiler, şimdi 1.60’dan dolar bozup % 9 seviyesinden bonoya giriyorlar. Bu şekilde üç aylık dönemde bonoya gelen sıcak para miktarı 8 milyar doları buldu.
Akabinde bankaların karşılıkları artırıldı. Bankaların kredilerini azaltmaya ve ekonomideki aşırı ısınmayı önlemeyi hedefleyen bu stratejinin ne kadar başarılı olacağını ikinci çeyrekten sonra görebileceğiz. Ancak bu uygulamanın başka rahatsız edici yan etkileri var. Karşılık oranları ortalama olarak % 15 seviyelerine çıkarıldı. Bu demektir ki, bankalardan 41 milyar TL kadar bir mevduat Merkez Bankasına park edilecek ve bankalar tarafından kullanılamayacak. Bankalar ortalama % 8-9’dan topladıkları mevduatın % 15’ini hiç kullanmadan ekonominin iyiliği uğruna Merkez Bankası’na devredecekler. Ancak Merkez Bankası’na devredilecek bu tutara hiç faiz ödenmemesi işin ilginç yanı. Üstelik bankalar bedelsiz verdikleri parayı Merkez Bankası’ndan % 6,25 faizle borç alıp kullanıyorlar. Hesaplamalara göre bu politika banka kârlılıklarında % 20 yani 4 milyar TL azalış anlamına geliyor. Zaten bu beklenti Borsa fiyatlarına bu düzeyde yansımış durumda.
Bizim açımızdan olayın sermaye piyasası yönü önemli. 2001 krizinde bankalardan dolayı devletin üstlendiği fatura 45-50 milyar dolardı. Sn. Bakanın açıklamasına göre, bugünkü değerle bu meblağ 400 milyar dolar. Bankaların devlete bindirdiği bu yükün içinde borsa yatırımcısına verilen zararlar yok. Banka hissedarlarının mağduriyeti giderilmiş değil. Bu mağduriyetler giderilemediği, borsaya ve hisse senedine olan güven sağlanamadığı için 10 yıl geçtiği halde yerli yatırımcıların borsaya dönüşü halen gerçekleşmedi.
Ama 2001 krizinden sonra kurulan mekanizma övünülecek bir bankacılık sistemi yaratmıştı. Küçük yatırımcıların sorunu bir yana, finansal sistem dünyanın sayılı güvenilir sistemlerinden biri oldu. Bu yaratılan güven ortamı sayesinde bankalarımız hiç kimsenin hayal dahi etmediği fiyatlarla yabancılara satıldı, borsada banka hisselerine kimsenin düşünmediği boyutlarda yabancı parası aktı.
Son dönemlerde bankalarla öyle uğraşır hale geldik ki, bankacılık sistemi için yarattığımız bu güvenilir ortamı kaybetmeye başlayabiliriz. Borsada son 3-4 ayda 2 milyar dolarlık yabancı satışı vardı ki bunun çoğunluğu banka hisselerine ait. Yıllarca bankaların özkaynakları azalmasın diye temettü dağıttırmayarak banka dışına kaynak çıkışını önleyen sistem, şimdi banka kârlılığında % 20 azalmaya neden olacak şekilde mevduatların % 15’ine bedelsiz el koyuyor. Bunun açıklaması olamaz. Sağlanan güven yıkılırsa olası diğer kötü sonuçlar bir yana, borsada banka cazibesi kalmaz, banka hisseleri likiditesini yitirir, bu likidite kaybı doğrudan diğer hisselerin de likiditesini vurur ve sonunda borsanın dünya çapındaki en büyük kozu olan likit piyasa özelliği kaybolur. Bunlarla karşılaşmamak için bankalara yönelik uygulamaların bir de bu yönüyle değerlendirilmesinde yarar var.