Advertisement

Geçen gün portföy yöneticileri veya bir başka ifadeyle fon yöneticilerinin düzenlediği bir panel yapıldı. SPK Başkanı'nın da katılıp kısa bir konuşma yaptığı toplantıda yatırım fonları ağırlıklı olmak üzere portföy yöneticiliği veya daha geniş bir ifadeyle varlık yöneticiliğinin sorunları, çözüm yolları üzerinde duruldu. SPK Başkanı fon sektörünün ekonomik büyüklüğümüze göre oldukça küçük kaldığını ve bu sektörün büyümesi için ne gerekiyorsa yapacaklarını söyleyerek adeta fon endüstrisine açık çek vermiş oldu. SPK Başkanı mayıs ayından sonra Sermaye Piyasası Kanunu'nu değiştireceklerini, fon kurucularında halen mevcut olan sınırlamaların kaldırılacağını, hatta şahısların bile fon kurabileceğini, sektörün sesinin gür çıkabilmesi için sermaye piyasasında tek bir birlik oluşturulacağını söyleyerek katılanların yüreğine su serpmiş oldu.
Tüm dünyada sermaye piyasaları, portföy yöneticiliğinin başarısına bağlı olarak gelişmiştir. Portföy yöneticiliği başarılı olup da, tasarruf sahiplerine para kazandırdığı zaman sisteme katılan tasarruf miktarı da artar. Türkiye'de ise, fon yöneticiliğinin mazisi o kadar fazla değil. Bugüne kadar olan dönem tecrübesizlik, acemilik dönemi olarak geçirildi. Portföy yöneticiliği, kurallardan kaynaklanan kısıtlamalar ve başta bankalar olmak üzere fon kurucularının fahiş fon yönetim ücretleri nedeniyle alternatifyatırım araçlarına karşı yeterli bir getiriyi katılımcılarına sağlayamadı. Ancak son dönemlerde yatırım fonlarına ilişkin düzenlemeler piyasanın ihtiyaçlarına göre gözden geçirildi ve önemli esneklikler, yenilikler sisteme dahil edildi. Ayrıca, SPK'nın ısrarlı bir şekilde fon yönetim ücretlerini fahiş düzeylerinden aşağı doğru çekmesi de yatırım fonu yöneticiliğine yeni bir dinamizm kazandırdı. Görünen o ki SPK'nın fon yönetim ücretlerini düşürmesi devam edecek.
Panelde, fon sektörünün en önemli açmazının sektördeki rekabetin yetersizliği olduğu vurgulandı. Fon sektörünün % 70'ini 4 büyük bankamız oluşturuyor. Bu oran uzunca süredir devam ediyor. Muhtemelen buradan fon yatırımcılarının ilk aradıkları unsurun güven olduğu sonucuna varmamız mümkün. Ancak fon yöneticilerinin panelde belirttikleri üzere, diğer kurumların fonlarının kendilerine yeterli dağıtım kanalları bulamamaları sektörde rekabetsiz ortamın doğmasına neden oluyor.
Performansı oldukça başarılı yatırım fonları geniş kitlelere ulaşabilecek kanalları bulabilmiş olsa, hem tasarrufların fonlara akışı hızlanır hem de rekabet nedeniyle diğer yatırım fonları da düzelmeye başlar. Son dönemlerde, kuralların değişmesi ve yatırımcıların da bilinçlenmesi ile fon endüstrisinde bir değişim yaşanıyor. Özellikle anapara korumalı fonların ortaya çıkması, fon yöneticiliğine bir yenilik getirdiği gibi, yatırımcılar tarafından da oldukça tutulmuş görünüyor. Likit fonlardan bir çıkış olduğu da yapılan sunumlarda dikkati çeken bir özellikti. "Fon yönetim ücretleri düşse dahi bankalar fon sektörü için önemli unsur olmaya devam edecekler" tespiti de önemliydi. Fon kurmak suretiyle gelir elde etmek cazibesini yitirse de, dağıtım mekanizmalarında verecekleri hizmetlerle elde edecekleri gelirler bankaları sektörde tutmaya devam edecektir. Bu hususlar yatırım fonu sektörünün geleceği bakımından anlamlı ve üzerinde düşünülmesi gereken hususlar.
Öte yandan, sektörün kendi elemanlarını eğitmesi yanında, yatırımcılara yönelik eğitim ve tanıtım çalışmalarının da önemi üzerinde duruldu. Hatta bu konu o kadar önemli ki, BRIC ülkelerinin hisselerinden oluşan fonlara 100 milyon lira yatıran Türk yatırımcısının neden Türk hisselerinden oluşan fonlara 3 kuruş yatırmadığının da iyi analiz edilmesi gerekiyor.