Advertisement

27 Mart ve 30 Mart günlerinde yazmıştık. Meclis komisyonlarında görüşülmekte olan yasa teklifi Borsada kaos yaratacak diye. Komisyonlardan ve genel kuruldan o kadar hızlı geçti ki kimse farkına varmadı. Sonunda geçen pazar günü Köşk’ün onayıyla yasa Resmi Gazete’de yayımlanıverdi. Hafta içinde HT Ekonomi yasayı manşete taşıyınca işin vehameti ortaya çıktı.
Halka açık şirketlerde şu an bir panik ve telaş başlamış durumda (yatırımcılarda ise bir sevinç).

Olayın nasıl şekilleneceği, şirketlere ele geçirme saldırıları olup olmayacağı tartışılıyor. Hükümet kanadından bir ses çıkmazken bir iki şirketteki olumsuz yapının düzeltilmesi için bu yola başvurulduğu iddiası ise pek kabul görmüyor. Hatırlayalım. Geçen hafta yayınlanan 6215 sayılı Kanun’un 15’inci maddesi Türk Ticaret Kanun’unun imtiyazlı hisselere ilişkin 401’inci maddesini değiştiriyor. Yeni değişikliğe göre, eğer bir anonim şirkette bir kamu kurumu, birlik, herhangi bir vakıf, dernek veya kooperatif ortak ise bunların dışında kalan özel kişi ve kuruluşların sahip olduğu tüm imtiyazlar 6 ay içinde otomatikman ortadan kalkıyor. Bir şirketin sermayesinin çok küçük bir oranına sahip olmasına rağmen, imtiyazlı hisselerle anonim şirketleri yıllardır yöneten işadamları sayısı oldukça fazla. Çok az payla devletin kaynaklarını, dernek, vakıf, kooperatiflerin paralarını istedikleri gibi kullanan bu yöneticilere karşı bir tedbir alınmış gibi görünüyor. Ancak iyi niyetli sayılabilecek bu girişim ortalığı sarsacak çapta sonuçlara yol açacak. Özellikle halka açık şirketlerde.

Borsada işlem gören şirketlerin çoğunluğunda imtiyazlı hisseler bulunuyor. Bu hisseler oy hakkından başlayarak, kârdan pay almaya kadar geniş bir yelpazede tanınmış. Ancak imtiyazlı payların en önemlisi yönetim kuruluna aday gösterme ve/veya yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunu seçebilme şeklinde. Bu şirketler için sorun başlamış durumda. Şirketin hisselerini toplayıp yapılacak genel kurulda imtiyazlı payların geçersizliğini ileri sürerek yönetim kurulu üyeliklerinin çoğunluğu ele geçirilebilir. Şirketler ana sözleşmede değişiklik yapmadık diyemezler, çünkü yapmasalar dahi Ekim 2011’den sonra kanun hükmü resen geçerli olmaya başlayacak. Genel kurulu toplantıya çağırmayız da diyemezler. Çünkü hisselerin çoğunluğunu ele geçirmiş olan karşı taraf azınlık hakkını kullanarak şirket genel kurulunu olağanüstü toplantıya çağırabilir.

Bu kanun değişikliğinden en çok etkilenecek şirketler yatırım ortaklıkları olacak. İmtiyazlı payla şirket yönetiminin en tipik örnekleri onlar. Ayrıca holding şirketlerinden de düşük pay oranı ve imtiyazlı payla yönetilen şirket sayısı epey fazla. Yine ayrıca, birden fazla pay grubu işlem gören şirketlerde bu pay grubu farklılıkları da ortadan kalkmış olacak. Bu duruma SPK ve özellikle BDDK ne gibi tepki verdi bilmiyoruz. Banka hissedarlığındaki değişmeler izine bağlı. Ancak bankanın hakim hissedarı olan holdingin bankadaki payı değişmezken, holdingin sahipliğinde bir değişiklik olursa acaba BDDK ne yapacak? Sermaye piyasasının otoritesi olarak SPK, mesela yatırım ortaklıklarında olası değişiklikler halinde çaresiz kalacak.

Sorun kanunda öngörülen 6 aylık süreyi beklemeden dava açarak çözülebilir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkından yararlanmak mümkün. Ya da yerel mahkemelerde açılacak davalarda kanunun sözleşme özgürlüğü ve kazanılmış haklar bakımından Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülerek mahkemenin davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıması sağlanabilir. Yapılacak girişimler Anayasa Mahkemesi’nin davayı çabuk sonuçlandırılmasına yönelik olmalıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi kanunu Anayasa’ya aykırı bulmazsa ne olacak: işte o zaman ortalık yangın yerine döner.