Advertisement

Bir kere daha belirtelim: portföy yöneticiliği gelişmezse sermaye piyasası büyümez. Ülkemizde bireysel portföy yöneticiliği de var ama boyutlarını ve performanslarını bilemiyoruz. Kurumsal portföy yönetimi de esas olarak yatırım fonlarında yapılıyor. 30 milyar TL civarına ulaşan yatırım fonu büyüklüğümüz de neredeyse likit fonlardan oluşuyor.

Likit fonların içinde Hazine bonosu ve repo olduğu için profesyonel portföy yöneticiliğinden bahsetmek mümkün değil. Yatırımcılar yatırım fonlarını boşta kalan paralarını günlük olarak değerlendirdikleri, bir yerde vadesiz mevduat olarak görüyorlar. Bu nedenle likit fonları sermaye piyasası aracı olarak bile kabul etmemek gerek. Son dönemlerde fon endüstrisinde bir hareketlilik, kıpırdanma görülüyor. Anapara korumalı yatırım fonları çıkmaya başladı ve tasarruf sahipleri arasında ciddi bir kabul gördü. Hızlanarak da artmaya devam ediyor. Anapara korumalı fonlar tasarruf sahipleri için ciddi bir alternatif yatırım aracı oldu.

Mevduattan sıkılan, likit fonların sıfıra yakın getirilerinden bıkan yatırımcılar yavaş yavaş bu fonlara dönmeye başladılar. Bu dönüş en azından tasarruf sahiplerini sermaye piyasası araçlarına alıştırması, tanıştırması bakımından oldukça önemli. İşin aslına bakılırsa, ana para korumalı fonlarda gerçek anlamıyla bir portföy yönetimi yok. Foncuların deyimiyle pasif portföy yönetimi yapılıyor. Fonun % 90-95’lik kısmı sabit getirili Hazine bonolarına yatırılıyor, kalan % 5-10’luk miktar da değişik yatırım araçlarında değerlendiriliyor.

Öyle ki, değerlendirilen alanlar içinde hisse senetleri, döviz ve altın yanında dünyanın bir ucundaki ülkelerin yatırım araçları, emtialar, kıymetli madenler yer alıyor. İşin ilginç yanı insanlarımızın anaparayı korumaya aldıktan sonra, bu değişik alanlara ciddi ilgi göstermeleri. Fon sektöründeki bu kabuk değişimine SPK büyük destek veriyor. Düzenlemeler kolaylaştırıldı, basitleştirildi ve ucuzlaştırıldı. Örneğin bahsettiğimiz anapara korumalı fonlar şemsiye fon şeklinde kurulmak zorunda. Şemsiye fonların amacı fon kuruluşlarının daha kısa sürede ve daha düşük maliyetle sonuçlandırılması. Temel kurala göre her fonun bir tüzüğü olmak zorunda. Ama şemsiye fonlarda tek bir tüzük ile onlarca fon kurma imkânı elde ediliyor.

Şüphesiz yatırım fonları halka arz edilecekse kurulacak her bir alt fonun izahname ve sirküler yayınlama zorunluluğu devam ediyor. Böyle olunca, her fonun kuruluşunda istenen yönetim kurulu kararı, üye beyanları, adli sicil kayıtları gibi belgelere gerek kalmıyor, BDDK’ya her fon için görüş sormak gerekmiyor ve çok ciddi bir zaman tasarrufu sağlanıyor. Öte yandan, içtüzüğün noter onayı, tescil ve ilanı için yapılacak giderlerden tasarruf ediliyor. Aynı şeyler iç tüzük değişiklikleri ve içtüzük terkinlerinde de sağlanabiliyor. Bu gider avantajları şüphesiz fona iştirak edecek olan tasarruf sahiplerinin getirilerine olumlu yansıyor. Daha önce söylediğimiz gibi ana para korumalı fonlar pasif portföy yöneticiliği demek. Gerçek anlamıyla portföy yönetimine geçiş aşaması.

İnsanlarımız bu fonlarla sermaye piyasasına alıştıkları ve yatırdıkları ana paranın üzerinde gelir elde etmeye başladıkları zaman gerçek anlamıyla portföy yönetimi talep edecek ve bu aşamaya gelince de koruma veya garanti istemeyeceklerdir. SPK’nın yönetim ücretlerini giderek düşürmesi, likit fonlarda vade uzatması yatırım fonlarındaki bu kabuk değişimine katkı vermiş görünüyor. Bu geçiş aşaması, yatırım fonu yöneticilerince iyi değerlendirilirse (iyi değerlendirildiğine ilişkin örnekler fazlasıyla var) tasarruf sahiplerinin sermaye piyasasına ilgisi artacaktır. İşte o an, yatırımcı seferberliğinin başarıya ulaştığı an olacaktır