Advertisement

Sermaye Piyasası Kanunu taslağı hazırlıkları devam ediyor. Herhalde taslak tam netleşince görüşe açılacak. Taslak çalışmaları duyulmaya başladıktan sonra kanun için öneriler yapmaya başladık. Yeni bir öneride daha bulunmakta fayda var. Çok büyük ihtimalle taslakta yer alacaktır ama biz de hatırlatmış olalım.
Halka açık şirketlerin yönetimlerini ellerinde tutan hâkim hissedarlar, diğer hissedarları şirketteki pay oranları ne olursa olsun yok sayıyorlar. Hatta şirket sermayesindeki payı daha fazla olan hissedarların, çok küçük imtiyazlı payla yönetimi elinde tutan hissedarlar tarafından şirkete dahi sokulmadıklarını duyuyoruz. Şirketin iyi yönetilip yönetilmediğini sadece bilançodan anlayabilen hissedarlar, basiretli yönetim olup olmadığını, şirket yöneticilerinin aldıkları kararlarda kötü niyetle hareket edip etmediklerini, hâkim hissedarların çıkarlarının daha fazla gözetilip gözetilmediğini, şirketin mal varlığı ve kazancının kaçırılıp kaçırılmadığını hiçbir zaman bilemiyorlar. Ancak kamu bir denetim yaparsa usulsüzlükler ortaya çıkabiliyor.
Bu nedenle, hem gözetim ve denetim bakımından, hem de şirket yönetici ve çalışanları için motivasyon olması bakımından patron denilen hâkim hissedarlar dışındaki ortakları temsilen yönetime temsilci atanmasında son derece fayda bulunuyor.
Küçük hissedarları veya azınlık hissedarları yönetim kurulunda temsil edecek bir üyenin genel kurulda seçilmesi mevcut kurallara göre mümkün değil. Ancak patron uygun görürse birisi seçilebilir. Bunun önüne geçebilmek için kurumsal yönetim ilkelerinde bağımsız üyelik kavramı geliştirilmiştir. Patronla yani hâkim hissedarlarla hiçbir bağlantısı olmayacak ve belli bazı eğitim ve tecrübeye sahip kişilerin bağımsız üye olarak halka açık şirket yönetim kurullarında yer alması dünyada oldukça yaygın olarak uygulanan bir yöntem.
Bizde kurumsal yönetim ilkeleri tavsiye niteliğinde olduğu için halka açık şirketlerde bağımsız üyelik bulunmuyor. Tek tük bazı şirketlerde bazı yönetim kurulu üyelerine bağımsız üye dense de ne derece bağımsız oldukları hep tartışma konusu. Sadece gayrimenkul yatırım ortaklıklarında yönetim kurullarında üçte bir oranında bağımsız üye bulundurmak zorunlu.
Halka açık şirketlerde bağımsız üyelik oldukça zor. Hâkim hissedarlar hem dünyanın parasını ödeyeceğim hem de benim işlemlerimi ve eylemlerimi önleyecek diye bağımsız üyeliğe karşı çıkıyorlar ve bunun mantığını anlayamıyorlar. Şu andaki bazı şirketlerdeki bağımsız üyeler de, eş dost olduğu için kurumsal yönetim ilkelerinin amacını karşılamıyorlar. Bu nedenle
gerçek anlamıyla bağımsız üyelik için, bu statünün yasal güvenceyle teminat altına alınması gerekiyor.
Genel kurul tarafından seçilseler bile, sorumlulukları ağır olmalıdır. SPK ile organik bir bağlantıları ve SPK güvencesi altında olmaları gerekir. Yönetim kurulunun gerek usulsüz işlemlerine engel olunması yanında, basiretsiz yönetime yol açabilecek kararlara karşı gerekirse veto yetkileri dahi olmalıdır. Bu üst düzey yetkileri, hiçbir zaman yönetimi kilitleme, bloke etme, yönetim kurulunun yerini alma gibi sonuçlara da yol açmamalıdır.
Halka açık şirketlerde zorunlu bağımsız üyelik belki bundan sonra şirket yönetiminin azınlık hissedarlarına ve küçük ortaklara daha saygılı olmalarını sağlayabilir. Şirketler de, bu hissedarların da patron gibi hakları olduğunun ayrımına varabilirler. Ama bu kuralın çıkarılması oldukça zor olmasına rağmen, çıksa da sulandırılmasına izin verilmemelidir.