Advertisement

Öncelikle, Türkiye'nin 2023 hedefleri için, önümüzdeki 1 0 yıla yönelik yüzde 6'lık bir büyüme gerçekleştirmek zorunda olduğumuzun farkındayız. Yıllıklandırılmış manşet enflasyonun yüzde 5 ve altına çekildiği bir süreçte, ortalama olarak her yıl Türk ekonomisinin nominal yüzde 11.7 büyümesi gerekiyor. Böyle bir ortalama büyüme trendi yakalarsak, bugün nominal olarak, yani bugün geçerli olan piyasa fiyatlarıyla 1.3 trilyon lira düzeyinde hesapladığımız Türkiye'nin GSYH'sını, 2023 yılında 4.5 trilyon liraya taşımış oluyoruz.
Bu da, dolar cinsinden yaklaşık 2.7 ile 3 trilyon dolar düzeyinde bir büyüklüğe, kişi başına GSYH olarak ise 10 bin dolardan 35 bin dolar düzeylerine ulaşmamız anlamına geliyor. 2002-2006 döneminde yüzde 7.2 ortalama büyüme yakalayan Türk ekonomisi, 2007-2011 döneminde bu oranın yüzde 3.5'e düşmesine şahit oldu. Gerekçesi ise gayet net; ihracatçımızın küresel rekabet becerisinde 2007'den itibaren başlayan ve 2008'de doruk noktasına ulaşan bir rekabet zayıflaması gözlendi. Üstüne küresel kriz geldi. Türk iş dünyasının yatırım harcamaları tökezledi ve bu tablo ortaya çıktı.

ÖZEL SEKTÖR YATIRIMLARININ HAREKETLENDİRİLMESİ ÖNEMLİ
Türk ekonomisinin reel olarak, GSYH büyümesinde ortalama yüzde 6'lık bir büyüme yakalayabilmesi için, her yıl reel olarak özel sektör yatırımlarının yüzde 9 ile 12 arasında büyümesi gerekiyor. Bu da, her yıl minimum 90 milyar dolar olmak üzere, 120 milyar dolara kadar özel sektör yatırımına imza atmamız anlamına gelmekte. Sadece, kentsel dönüşüm ve inşaat sektörünün yeni yatırımları bu rakamın 3'te birini, yani 30-40 milyar doları üstlenebilir. Yeni teşvik sisteminin sağladığı avantajlardan yararlanmak adına, Türkiye sathında bir özel sektör yatırım seferberliği, açıkçası Türkiye'nin istihdam sorununa kalıcı çözüm üretecektir.
Ancak, bu noktada, ekonomi yönetiminin en fazla üzerinde hassasiyetle durması gereken husus, Türkiye'in uluslararası ekonomi alanında, uygulama ve mevzuatı çok sık değiştiren veya yatırım hedeflerini zora sokacak değişikliklerde bulunan bir imaj vermemesi. Bunu, Kemal Unakıtan'ın Maliye Bakanı olduğu dönemde leasing sektöründe yaşadık. Yabancı sermayenin yoğun ilgi gösterdiği bir dönemde, bir anda sektördeki KDV uygulaması, kimi suiistimaller nedeniyle, leasing faaliyetlerini anlamsız hale getiren bir değişikliğe uğratıldı ve yabancı sermaye küstürüldü. Sektör, sonradan getirilen kolaylıklara rağmen hâlâ toparlanamadı.

OLASI EK VERGİLER KÜRESEL RİSKLERLE BİRLİKTE YÖNETİLMELİ
Bugün, aynı konu İMKB'de, söz konusu hisse senetlerinde en önemli yatırımcı konumunda olan yabancılar açısından, gayrimenkul yatırım ortaklıkları için de söz konusu. Başbakan Erdoğan'ın masasında olduğu ifade edilen, 2012 ve 2013 bütçelerine ek gelir üretme amaçlı düzenlemeler, basına yansıdığı gibi onay alır ise, GYO yatırımcıları mağdur olacağı gibi, Türk otomotiv endüstrisine yeni yatırım yapmayı düşünen uluslararası markalar, düşük hacimli otomobillerde de artan vergi yükü nedeniyle, yatırım kararlarını gözden geçirebilirler.
Bu noktada, iç talebi bir süre daha kontrol etmek zorundayız. Çünkü, kritik önemdeki küresel riskler aynen devam ediyor. Enflasyon ve cari açığı daha da aşağı çekmeliyiz. Ancak, bu süreci reel sektörün yükünü daha da artırmadan ve yabancı sermayenin Türkiye algısını bozacak düzenlemeler yapmadan yönetmek zorundayız.