Advertisement

Türk ekonomisinin Osmanlı'dan Cumhuriyet'e önemli darboğazlarından birisini sermaye yetersizliği oluşturmakta. 2023 yılında dünyanın sayılı ekonomileri arasında olabilmemiz, o tarihte ulaşılacağı varsayılan 90 trilyon dolar üzerindeki dünya ekonomisinin en az yüzde 3'ünü üreten bir ekonomi olabilmemizden geçiyor. Şu anda bu oran yüzde 1.04 düzeyinde. Dolayısıyla, kat etmemiz gereken ciddi bir süreç söz konusu. GSYH'yı yaklaşık 1.5 trilyon liradan, minimum 4.5, hatta 5 trilyon liraya çıkarmamız gerekiyor. Bu da önümüzdeki 11-12 yıl reel olarak ortalama yüzde 6 büyümemizi gerektirmekte.
Türkiye, bu dönem içerisinde aynı zamanda "orta gelir tuzağı"ndan kurtulma ve daha yüksek katma değer üreten ekonomi olma hedefini de gözetmek durumunda. Bahsettiğimiz makro ekonomik hedefler, Türkiye'nin tasarruf açığı sorunu dikkate alındığında, her yıl ortalama 90 milyar dolara yakın bir kaynağı dünya ekonomisinden bulmamızı gerektiriyor. Çünkü, Türk sanayisini ve hizmetler sektörünü yüksek katma değer üreten alanlara dönüştürecek yatırımlar için Türk ekonomisi, hane halkı ve şirketler yeterince öz kaynak, tasarruf üretemiyor.

TCMB'DEN 'BANKA KREDİSİ ARTIŞ ORANI'NA YÖNELİK UYARI
Geçtiğimiz salı günü açıklanan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 201 3 yılı 1. Enflasyon Raporu, MB nezdindeki uzmanların teknik çalışmaları doğrultusunda, Türk ekonomisinde banka kredilerindeki artış oranının orta vadede, uzunca bir dönem yıllık artış oranı olarak yüzde 15'in üzerine çıkmaması gerektiğine işaret ediyor. TCMB'nin Enflasyon Raporu'nun 17. ile 20. sayfaları arasında yer alan özel çalışmada, finansal istikrarı destekleyen Kredi Artışındaki Değişimin GSYH'ya oranı için de yüzde 7.5 civarı tavsiye edilmekte.
Özel çalışmada, Kredi Artışındaki Değişimin GSYH'ya oranının yüzde 7.5 düzeyinde istikrarlı seyretmesi için, önümüzdeki yıllarda kredi büyüme hızının kademeli olarak azalması gerektiği de vurgulamakta. Oysa, Türkiye'nin 2010 ve 2011 yıllarındaki yüzde 9.2 ve yüzde 8.5'lik büyüme rakamları dikkate alındığında, aynı dönemde Türk Bankacılık Sektörü'nde kredi artış oranının yüzde 30'un üzerinde seyrettiğini biliyoruz. Sektör için, son 20-30 yıl incelendiğinde, yıllık bazda kredi artış oranında yüzde 20 ile 35 bandı net olarak görülüyor.

İDDİALI BÜYÜME İLE MAKRO KIRILGANLIKLAR RİSKİ ARTIYOR
Bu durumda, TCMB'nin raporundaki özel çalışma, önümüzdeki yıllar için yıllık kredi artış oranının yüzde 12 ile 17 arasında bir banda oturmasının sağlıklı bulunduğuna işaret etmekte. Peki, bu oran aralığı Türkiye'nin orta vadede yüzde 6 reel büyüme hedefiyle, 2023 hedefleriyle örtüşüyor mu; sanıyorum, burada ciddi bir uyumsuzluk tartışması gündeme gelecek.
Görünen o ki, enflasyon, yani fiyat istikrarı riskini ve cari açık, yani finansal istikrar riskini yönetebilmek için, Türk ekonomisindeki kredi piyasası büyümesinin ciddi ölçüde kontrol altında tutulmasının gerekliliğine inanılan bir sürece giriyoruz. Bu durumda, GİTES Projesi'nin finansmanı veya Türkiye'nin yüksek katma değer üretmeye ulaşması için gereken yatırımları Türk bankacılık sektörünün kredi desteği dışında, nasıl bir kaynakla finanse edebileceğiz, bunu da düşünmemiz gerekiyor. 2023'e kadar ortalama yüzde 4.5 büyüme, rakiplerimiz arasında Türkiye'yi istediğimiz ölçüde yukarılara taşıyamayabilir.