Advertisement

Fed'in geçen yılın Aralık ayında yaklaşık 10 yıl sonra ilk faiz artırımına gitmesinin ardından tüm dikkatler, 2016 yılında yapılacak faiz artırımlarının hızına çevrildi. ABD ekonomisi iyi gidiyordu, küresel ekonomi de kıpırdamıştı biraz. Enflasyon da destek atarsa neden olmasındı?

Noktasal grafiklerde yanstılan projeksiyonlarında, Fed yetkilileri geçen yılın sonlarında, bu yıl dört faiz artırımı bile öngörüyordu. Piyasa bu kadar olmasa da yine de birkaç faiz artırımı bekliyordu. Ancak ekonominin ve siyasetin gerçekleri her zaman projeksiyonların gerçekleşmesine izin vermiyor.

Fed'den ve piyasalardan gelen projeksiyonların yanında önde gelen merkez bankalarının kendi para politikalarını konumlamaları, bir anlamda "faiz toto" durumu yarattı.

Ancak ABD ekonomisinde yılın ilk yarısında görülen yavaşlama, İngiltere'nin sürpriz bir şekilde AB'den ayrılma kararı alması, Çin ekonomisinde büyümenin yüzde 10'lardan yüzde 7 civarına yavaşlaması ve seçim yılında olunması gibi ekonomik ve siyasi nedenler Fed'in elini kolunu bağladı.

Tüm bu gelişmelere rağmen, Başkan Janet Yellen ve Fed'in şahin üyeleri, defalarca, ekonomideki iyleşmenin sürmesi ve enflasyonun hedefe yönelmesi ile birlikte bu yıl faiz artırımına gidileceğini söyledi ve piyasaları ve dünyanın kalan kısmını buna hazırlamaya çalıştı.

Ancak artık bir şekilde normalleşmek isteyen ve 4.5 trilyon dolara kadar çıkmış bilançosunu küçültmek isteyen Fed'e en beklenmedik destek, her defasında onu eleştiren Trump'tan geldi.

ABD'de Donald Trump'ın bazılarınca sürpriz olarak nitelenen seçim zaferinin duyulmasının hemen ardından, Fed'in Aralık ayında faiz artırımına gitme olasılığı, ilk tepki olarak, ilk önce yüzde 50'nin altına indi.

Piyasa ilk anda, Trump ile meydana gelebilecek belirsizlikten dolayı Fed'in faiz artırımından kaçınacağını düşündü. Bazıları, Trump'ın Yellen'dan hoşnut olmaması ve bunu seçim kampanyası sırasında dile getirmesinden dolayı da faiz artırımının zor olacağını düşündü.

Ancak toz duman ortadan kalkınca, piyasa daha gerçekçi düşünmeye başladı. Trump'ın vaatleri arasında ABD altyapısına 500 milyar dolar harcanması vardı, hatta bu rakamın 1 trilyon dolara yakın olduğu bile söylendi. Yani neredeyse Türkiye'de bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin toplamı kadar. Üstüne üstlük vergi indirimleri de vaatler arasındaydı.

Elbette gerçekler öne çıkmaya başladı. Maliye politikasında bu denli büyük bir genişlemesinin enflasyon ve büyümeye muhakkak etkileri olacaktı. Bu kez bu beklentiler devreye girdi ve Fed'in Aralık ayında faiz artırımına gitme olasılığı yüzde 90'a fırladı.

Bu olasılık rakamlarının çok fazla anlamı var mı bilmiyorum ama en azından beklentilerin nasıl şekillendiğini gösterdiği açık.

Tüm bu gelişmelerin ardından dikkatler Fed yetkililerine çevrildi. Siyasete girmekten kaçındıklarıı özenle belirten Fed yetkililerinden ilk açıklama Richmond Fed Başkanı Jeffrey Lacker'dan geldi. Lacker, gevşek maliye politikasının faiz artırımı gerektirebileceğini söyledi.

ABD seçimlerinin aradan çıkmasının ardından gözler artık Fed yetkililerinden gelecek açıklamalarda ve verilerde olacak.

Fed'in bu kararının sadece ABD'yi değil, tüm dünyayı, gelişen piyasaları ve elbette Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor.