Advertisement

Geçen yazımda 1930'lardan bugüne dünya ekonomisinde nasıl bir yapılanma olduğundan, hangi ekonomik modellerin hangi sebeplerden sona erdiğinden bahsetmiştim.

Neoliberalizm bitti ise bundan sonra yerine ne gelecek?

Saygın ekonomi çevreleri bu sorunun cevabını arıyor. Genel olarak herkesin üzerinde uzlaştığı konulardan bazıları; finans sektörünün regüle edilmesi gerekliliği, üretim ve adil paylaşım gerekliliği ve sosyal hakların tekrar kazanılması zorunluluğu. Ancak herşey göründüğü  kadar da kolay değil. Özellikle artık para harcaması ve sosyal adaleti tekrar tesis etmesi beklenen kamu, yani devletler çok borçlu. Yunanistan örneğinde olduğu gibi bir ülkenin kaderi fonların ve sermaye piyasasının elinde şekillenebiliyor. İspanya örneğinde olduğu gibi aslında % 25 işsizliği düşürmek ve sosyal patlamaları engellemek için harcama ve yatırım yapması gereken kamuya,  piyasalar 'Hayır harcama yapma, kemer sık' diye dikte ettirebiliyor.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşılabileceği üzere teşhis doğru ama tedavi için 'para' yok. Parası ve gücü olan özel sektör/sermaye sahipleri. Onlar da daha fazla kar, daha az regülasyon istiyorlar.

İşte bu noktada sanırım IMF'nin rolünün arttığını göreceğiz. Gelişmiş ülkeler statükonun devamı, oyunun bozulmaması için IMF'nin dünyanın Merkez Bankası olmasının yolunu hazırlıyorlar.***

Japonya ve İsveç'in IMF'ye tekrar kaynak aktarması, arkasından da başta Almanya olmak üzere diğer gelişmiş ülkelere benzer kaynak artışları için çağrıda bulunması IMF'nin güçlenen imajı için en güzel örnek. Diğer taraftan Almanya'nın da kapalı kapılar ardından 'IMF'nin şu anki 600 milyar dolarlık bütçesinin 1 trilyon dolara çıkartılması lazım' açıklamalarını da dikkate almak lazım.

Görüldüğü gibi 'eski tüfekler' dünya ekonomisi üzerindeki etki ve yetkilerinin azalmasını istemiyorlar. Ancak diğer taraftan da borçluluk oranlarına bakıldığında G7 ülkelerinin eskisi kadar 'caka' satacak bir hali yok. Dolayısıyla birçok kararın % 85 geçer oy gerektirdiği IMF, batı dünyası için şahane bir kamufle oluşturacak. Bilindiği gibi IMF ve Dünya Bankası gibi örgütlerde oy hakkı organizasyonu verdiğin maddi destekle sınırlı. Örneğin ABD'nin IMF'deki oy hakkı toplamın % 17'si kadar. Üzerine bir de VETO hakkı var.

Anlaşılacağı üzere bütçesi artırılmış ve dünyadaki kredibilitesi kaybolmamış bir IMF hem 'Oyun devam etsin' diye zor durumdaki ülkelere destek olur, hem de 'oyunun şartlarının değişmemesini' sağlar. Bu sebeple başta Çin ve Brezilya olmak üzere gelişmekte olan bazı ülkeler IMF'de daha fazla söz hakkı istiyorlar.

Bu noktadan sonra ister IMF olsun, ister Dünya Bankası, kapitalizm ve globalizmin devamı için var güçleriyle çalışacaklardır. Ancak özellikle Rusya ve Çin'in 'Zor Oyunu Bozar' şeklinde özetlenebilecek karşı ataklarını dikkatle izlemek lazım.

IMF OY Hakları

ABD        % 17,00      Çin               % 3,80

Japonya   % 6,30      Hindistan    % 2,30

Almanya   % 5,80     Rusya %2,15

İngiltere % 4,30       Brezilya %1,75

Fransa % 4,30          İtalya        %3,15

Kanada      %2,70        Hollanda   % 2,10

İspanya     %1,5
 

*** 'IMF dünyanın Merkez Bankası olacak' ifadesinin patenti BloombergHT Risk Yönetimi  Programı yorumcusu Ateşan Aybars'a aittir.