Advertisement

Oldukça enteresan bir haftayı geride bırakıyoruz. Hem içeride hem dışarıda sert fiyatlamaların yaşandığı, safların biraz daha netleştiği bir dönemden geçiyoruz.

Daha önceki yazılarımda, "2013 yılının geçen yıldan farklı olacağını, belki çok kötümser olmaya gerek olmadığı, ancak her şeyin yükseldiği, "risk free" şeklinde bir fiyatlamanın mümkün olmadığını" belirtmiştim. Bu perspektiften bakıldığında  bu haftanın analizinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Önce kazanan ve kaybedenlere şöyle bir bakalım:

Kazananlardan başlayalım;

Euro: Geçen senenin ‘hasta adamı’ euro, bu seneye bomba gibi başladı. Aslında yükselişi geçen sene Eylül ayından başlıyor ama 2013 yılının en akılda kalan rallilerinden biri euroda yaşanıyor. Yıl başından bu yana euronun ABD dolarına karşı getirisi % 2,7; İngiliz sterlinine karşı % 5,50; İsviçre frankına karşı % 2,30 ve Japon yenine karşı  getirisi % 7. Bu getirilerin ciddi bir bölümü de bu hafta içinde oldu.  Avrupalı bankaların LTRO parasının bir bölümünü geri ödemesi, İtalyan ve İspanyol tahvil faizlerinin düşmesi gibi sebepler euroya olan ilgiyi artıyor. Ancak kişisel görüşüm, bu yükselişin daha uzun soluklu olmasının mümkün olmadığı ve euronun yılın genelinde 1.20-1,30 bandına geri döneceği.

ABD hisse senetleri:  Son açıklanan 4. çeyrek verilerinin beklenenden kötü gelmesine rağmen ABD hisse senetleri yıl başından beri yatırımcıların yüzünü güldüremeye devam ediyor. Yıl başından beri S&P 500 % 5,3; Dow Jones % 4 yükseldi. S&P 500 Endeksi 1,500’ün üzerine çıkarak son 5 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Burada tek istisna teknoloji endeksi olan Nasdaq oldu. Apple’ın beklenenden kötü gelen bilançosu neticesinde Nasdaq’ın yılık getirisi % 1’de kaldı.

Mali uçurumdan düşmeyen ve bütçe tartışmalarını 3 ay sonraya öteleyen ABD, yatırımcıların hala 1 numaralı adresi gibi görünüyor. Ben de bu sürecin yıl boyunca ABD lehine devam edeceğini düşünüyorum.

Avrupa hisseleri: Geçen yıl yerlerde sürünen Avrupa hisse senedi piyasası, bu senenin tartışmasız en iyi getiren endekslerini barındırıyor. Özellikle adı problemli ülkelere çıkan PIIGS, yani Portekiz % 11,  İrlanda  % 4,50, İtalya  %6,5 ,Yunanistan % 10 ve İspanya %4,5 yükselmiş görünüyor. Bu ülkeler ile ilgili 'en kötüsü geride kaldı ve eurodan çıkmayacaklar' algısı arttıkça, yatırımcı ilgisi de artıyor. Ben ilginin belli bir süre sonra azalacağını, çünkü özellikle İspanya ve İtalya’yı bu sene hala zor günlerin beklediğini düşünüyorum.

Şimdi de kaybedenlere bakalım:

ABD tahvil faizleri: Yıl başından beri yükselen ABD faizlerinde geçen hafta kritik seviyeler aşıldı. 10 yıllık tahvil faizleri  %2'nin  üzerine çıkarken, 30 yıllık tahvil faizlerinde % 3,20’ler görüldü. Özellikle 10 yıllık ABD tahvillerinin nominal değerlerinde yıl başından beri yaşanan kayıp % 12,5’e ulaştı. Bunun % 7’lik kısmı sadece son 1 hafta içinde gerçekleşti.  Ben sene boyunca ABD faizlerinde yükselişin devam edeceğini düşünüyorum.

Gelişen ülke hisseleri: ABD ve Avrupa hisseleri geçtiğimiz son 1 ay içinde ciddi değer kazanırken, gelişmekte olan ülke hisselerinin takip edildiği MSCI gelişen piyasalar endeksinin yıl başından beri sadece % 1 yukarıda olduğunu görüyoruz. Hatta ülke bazlı baktığımızda Brezilya Bovespa’nın % 2,5; Güney Kore’nin %1,5 aşağıda olduğunu, İMKB ve Hindistan Borsası'nın ise yıl başından beri sadece % 1,5 yukarıda olduğunu görüyoruz. Ben buradaki resmin de değişmeyeceğini düşünüyorum. ABD'de yükselen faiz,  en çok gelişen ülke hisselerini vuracak.

Sonuç,

2013 zor ama fırsalar ile dolu bir yıl olacak. Ancak soruları sürekli 'İMKB bu sene ne kadar yükselir? Altın neden çıkmıyor? Dolar/TL 1.75’i görür mü?' şeklinde kurgularsak fırsatların büyük kısmını kaçırabiliriz.