Advertisement

S&P'nin dün rekor ile kapattığı ve genel olarak piyasanın olumlu bir açılışa başlamak için hazırlandığı bir gündeydik. Ta ki bizden gelen bu haber akışına dek. 

Haber, Türk Lirası'nı önce 2.22'ye kadar çekti. Şu an için 2.20 seviyesinde, yüzde 1.2 değer kaybıyla seyrediyor. Arkasından da diğer gelişmekte olan ülkeleri şu an için peşine takmış gibi görünüyor. Güney Afrika Randında %0.40'lık, Ruble'de yüzde 0.20'lik değer kayıpları goruyorum.Bu değer kayıpları da aslında hemen hemen büyük oranda Türk Lirası'nın yaratmıs olduğu gelişmekte olan ülkelerdeki volatilitenin diğer gelişmekte olan ülkeleri de etkilemesi anlamına geliyor.

Bu noktada siyasi olarak ne olacağı ne biteceği daha çok konuşulur, tartışılır ama piyasalar açısından bunun biraz üzerine eğilmek lazım. Çünkü seçimlere kadar olan dönemde piyasaların anlamaya çalıştığı birçok konu var. Birincisi seçimlerden bağımsız olarak, FED, tahvil alımın programında azaltmaya gitmesinde (tapering) bu hızla devam edecek olursa biz, gelişmekte olan ulkelerden biri ve cari açık riski olan bir ülke olarak, daha ne kadar "dayak yemeye" devam ederiz?

İkincisi, merkez bankasının %10'luk faiz artışı bizi Ocak 25'ten sonra güzel korudu. Kurda bir şemsiye Bu şemsiye bizi daha ne kadar korur?

Üçüncüsü, bu şemsiye iyi hoş da dünkü kapasite kullanım oranını gördük. Çok ciddi bir gerileme var, son 11 ayın en düşük rakamı geldi. Dolayısıyla bu bizim %2'nin altında büyümeye gitmemize sebep olur mu?

-Yatırımcı neyi fiyatlayacak?

Bunları anlamaya çalışırken, içeride zaten 17 Aralık operasyonu sonrasında artmış bir risk primi varken dünkü gelişmelerin ardından seçim sürecine kadar olan donemde şu ankinden daha yüksek bir risk primi olma ihtimalini de fiyatlamaya çalışıyor piyasa.

Yatırımcı böyle bir konjonktürde "Hangi birini fiyatlayayım?" diye soruyor. "Fed'i mi? Merkez Bankası'nın gecikmiş ama yerinde faiz kararını mı? Yoksa Mart sonuna kadar artıp artmayacağından emin olunamayan siyasi risk primini mi?"

Hikaye geliyor takılıyor bu noktada Dolar/Türk Lirasının 2.22'ye çıkmasına. Türk Lirasının diğerlerinden negatif ayrışmasının altında yatan en önemli sebep, seçim dönemine kadar bu risk priminin artma ihtimalinin piyasada nasıl fiyatlanacağının bilinememesinden kaynaklanıyor.

-Referandum açıklaması çıtayı yükseltti

Başbakan Yardımcı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in New York, Londra'da ve Davos'ta birçok yatırımcı ile görüştüğünü biliyoruz. Yatırımcıya verilen mesaj: Türkiye'den gelen çok da alışık olmadığını türde haber akışına karşı duyarlılığınızı anlıyoruz ama biz ekonomi kurmayları olarak gerek Merkez Bankası ile gerek diğer unsurlar ile kontrolü elimizde tutuyoruz. "Piyasaların bu zamanlamada bu da olur mu?" diyeceği bir hareket olmayacak. Türkiye'de her zaman olduğu gibi ekonomi erki işinin başında.

Mesaj buraya kadar net verildi fakat sonrasında Mehmet Şimşek'in "30 Mart artık yerel seçim değil, aslında bu ülkenin, gelecek çeyrek asrın kaderini belirlemek için çok önemli bir referandum. " açıklamasının ardından çıta yükseltilmiş oldu. Yatırımcının gözunden de seçim sürecine kadar olan süreçte yolun üzerindeki iniş çıkışlar çok daha hassas oluyor.

-Merkez'in kararının önemi görüldü

Bu süreçte Merkez Bankası'nın 28 Ocak kararlarının önemi de daha iyi anlaşışdı.

Merkez Bankası'nın yüzde 10'a çıkardığı fakat bankalararası piyasalarda yüzde 11 - 11.50 gibi oranların kabul edildiği hatta "Yüzde 12'ye kadar piyasanın çıkması muhtemeldir" denilen sıkılaştırıcı faiz politikası, böyle bir konjonktürde spekülatif yatırımcının Türk Lirasını açığa satıp Dolar alma konusunda iki kere hatta üç kere düşünmesine neden oluyor. Neden? Çünkü TL'yi açığa satacaksan günlük yüzde 11'ler ödemek zorundasın.

Merkez Bankası, "Dolar - TL yukarı çıkar, aşağı iner. Ama bu spekülasyonu yapmak sana çok pahalıya mal olacak! 3 kere düşün 1 kere yap!" mesajını verdi.