Advertisement

Öncelikle dünün neden bize özel bir gün olduğunu açıklamak gerek. Gerçekten dün Türkiye’nin dışında, Borsa İstanbul’un (BİST) dışında çok da fazla bu ralliye katılan bir ülke olmadı. Avrupa’nın hemen hemen tamamı dün kırmızıdaydı.

Avrupa’da borsalarda yüzde 1’e yakın kayıplar vardı. Almanya, Fransa, İtalya ve Portekiz gibi aklımıza gelebilecek her ülke eksiydi. Hatta Latin Amerika ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkelerde de kayıplar vardı. Baktığımızda Brezilya’da kayıpların olduğunu görüyoruz. Asya’dan da bize negatif bir hava devredilmişti. Hatta Amerika’da eksi kapattı. Yüzde 1-2 prim yapan bizim dışımızda sadece Rusya var. Türkiye’de de bu hareketi gerçekleştiren bankacılık sektörüydü. Bankacılık sektöründe dün yüzde 2.6’lık kazanç vardı. Grafiğin de bize gösterdiği her taraf kırmızıyken yalnızca BİST’in yeşil olduğu. Yeşil olan nadir yerlerin arasında da yüzde 2’lik kazanç elde eden yalnızca Türkiye’ydi. Peki nedir bunun sebebi?

Elimizde olan en belirgin sebep BDDK’nın açıklamış olduğu bankacılık verileri. BDDK kredi portföyünde yüzde 20 civarında bir büyümeden bahsederken bankacılık karlarında ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10’luk bir azalıştan bahsediyor. Kredilerde bir artış olduğunu anlatıyor. Genel olarak bu resim yakından takip etmeyenlere ‘Ne var ki bunda, bu kadar heyecanlanacak bir şey yok’ dedirtebilir. Ama analistlerle konuştuğumuzda daha kötü bir 5. ay beklentisine rağmen bu ayın daha iyi atlatıldığını anlıyoruz. Ayrıca 2. çeyrek rakamlarının da çok daha iyi geleceğine dair bir beklenti var. Başka da elle tutulur bir şey yok açıkçası.

Bir de dün piyasanın konuştuğu bir Reuters haberi vardı. Hükümete yakın kaynaklara dayandırılan haberde Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül’ün seçimlerden sonra birlikte çalışacağı öne sürülüyordu. Ayrıca daha evvel ekonomi kurmayları olarak gördüğümüz Mehmet Şimşek, Ali Babacan gibi isimlerinde kabine içinden böyle bir oluşuma destek verecekleri iddia ediliyordu. Bu haberde kaynak yok, derleme bir haber ama Reuters’da çıktı. Öne çıkan haberler bu şekildeydi. Onun dışında Haziran ayında 350 milyon dolarla son 4 ayın en fazla satışı yapılmış olan bir borsadan bahsediyoruz. Temmuz ayının ilk haftası da iyi geçmedi. Dün tahvil faizinde bir kıpırdama yokken bu yüzde 2’lik artışın geldiği ve kurda da 2.13 sevilerinde olan bir borsadan bahsediyoruz. Biraz borsayla alakalı ama çoğunluğu bankacılık sektörüne bağlı bir gelişme var ortada.

-Euro bölgesinde sorun etrafta fazla para olması mı?

Aslına bakarsak 5 yıllık Amerikan tahvilleri yüzde 1.73-74 seviyelerinde dün de bu uyarıyı yapmıştık. 10 yıllık Amerikan tahvil faizleri yüzde 2.65’lerden belki düne göre biraz geriledi. Mesela bugün New York Times’da önemli bir makale var. Ekonomi sayfalarında şöyle bir motto geliştirilmiş: “Bazı yerlerde değil her yerde bir balonla karşılaşılabilir ve bununla yaşamaya alışmalıyız.’’ Hakikaten verdikleri örnekler de enteresan, mesela İspanya ve Fransa faizleri. İspanya faizleri şu anda yüzde 2.70 - 80’li seviyelerde. Bu da 1760’lardan beri en düşük faiz oranı. Fransa’nın 10 yıllık faizi de aynı şeyi söylüyor. Geçen hafta içerisinde Fransa’da bir Telekom şirketi 7.9 milyar euroya da 10 milyar dolarla ölçülebilecek olan bir ‘junk bond’ (çöp bono) yani yatırım yapılabilecek ülke notu altındaki bir şirketin tarihinin en yüksek borçlanmasını yaptığını görüyoruz. Dahası bunu ilerletebileceğini söylüyor. Oradan İngiltere’deki konut fiyatlarına gidebileceğini iddia ediyor. Alıcı da buluyor bu borç. Geçenlerde Yunanistan’ın tahvil ihraç ettiğini de unutmadıklarını belirtiyorlar. Bu borcun da faizi yüzde 4.7. Bunların sebebi ne, diye araştırdığımızda karşımıza merkez bankalarının piyasaya aşırı bir şekilde para boğmaları çıkıyor.

Çok tehlikeli bir alt başlık daha var ki o da: Bernanke’nin başkanlıktan ayrıldıktan sonra uyarılarının da altı çizilmiş. Acaba sorun etrafta çok fazla para olması mı, ki bu en basit açıklama, yoksa yatırımcının şu mantığında mı: “Evet para var ama aslında yatırım yapılacak bir şey yok, ya kendimizi enflasyona yedireceğiz ya da bulduğumuz bir kuruş faize veya faizi yüksek getirili şeylere sarılacağız.” New York Times eğer ikinci açıklama doğruysa bunu çok ciddi bir krizin ayak sesleri olarak niteliyor.

-Aşırılığın sonu duvara çarpma olabilir

Janet Yellen ‘her şeyi ben kurtaramam Süpermen değilim, her şeye de ben bakmayayım’ diyor. Ama öyle ya da böyle, sen bilançonu son 6 sene içerisinde 800 milyar dolardan 4 küsur trilyon dolara çıkarttıysan ve son 6 seneden beri bu faizi 0’da tutuyorsan, ‘Ben bu işin müsebbibi değilim, gidin bunu regülatörlerle konuşun’ demek çok kolaya kaçan bir yaklaşım bana göre. Ben bugünde paylaştım ‘tehlikenin farkında mısınız’ diye, son 200-250 yılın en düşük faizleri, S&P’de son 9 yılın en yüksek fiyat/kazanç oranları, tarihi rekor seviyeler. Çin’in yaklaşık 12-13 trilyon dolarlık gayrisafi milli hasılasının 6.5-7 trilyon doları gri ekonomide gölge bankacılıkta fonlanır hale gelmiş. Çin önlem almaya çalışıyor ancak önlemler sadece Gayrisafi milli hasılasının (GSMH) yarısına bir şey ifade ediyor. Diğer yarısı kendi kontrolünde değil. İngiltere’de bahsettiğimiz gibi konut fiyatları 2007’deki tarihi zirvenin üstüne çıkmış vaziyette. New York’ta ve Amerika’daki birçok şehirde kira getirileri son zamanların en düşük getirisiyle çalışmaya başlamış. Emlaktan gölge bankacılığa, oradan faize kadar birçok yerde aşırılık var. Bu aşırılığın herhangi bir soruna yol açmadan veya duvara çarpma hissi vermeden düzelmesinin ben her geçen gün zorlaştığını düşünüyorum.

-Asya piyasaları

Çin’in neden konut sektörüne bu kadar bağımlı olduğu ve orada yaşanacak bir geri çekilmenin yüzde 7,5’lerdeki GSMH artışını nasıl yüzde 5’lere indirebileceğini ve bunun da Çin’de nasıl büyük bir problem yaratacağını gösteren haberler var. Gene şunu da düşünelim, Çin’in konut sektörü bu kadar önemli, Çin o konut sektörünü bir balon oluşmadan regüle etmeye çalışıyor. Fakat bunun için GSMH’nin yarısı kadar kendi kontrolünde olmayan bir piyasa var. Bu piyasada da vahşi kapitalizm işliyor.

Hep verdiğimiz örnektir; limana yeni yerleşmiş olan bir gemideki herhangi bir emtiayı teminat göstererek birisi bankadan kredi alıyor. Daha sonra bir başkası aynısını yapıyor. İşin bu boyutu kopmuş vaziyette. Çin’in kredi stoğuna da içerideki diğer rakamlara da bakarken iki kere düşünmekte fayda var. Sebebi kendileri resmi rakamları yanıltıyorlar diye değil. Bir o kadar da bir başka piyasa var Çin’de ve kimsenin tam olarak ne bittiğini bilmediğini bir yer.

Japonya 5.1 milyar dolara tekabül eden 51 trilyon yenlik ticaret fazlası veriyor. Şöyle bir baktığımızda bu yılın Ocak ayında eksi veren hatta hızlı bir kötüleşme yaşayan Japonya acaba alarm mı veriyor? Dünyanın en borçlu ülkesi Japonya bir de ticaret açığı vermeye başlarsa ‘yandı gülüm keten helva durumu’ olurdu. Ama rakamlara baktığımızda Japonya’nın toparladığını görüyoruz. Ancak bu toparlanma bir kereye mahsus da olabilir diyenler var. Yenin büyük değer kaybı sonucunda gelen bir toparlanma olarak görülüyor bu ancak bir taraftan da nominal olarak yani miktarsal olarak Japonya’nın ihracatının azaldığı da söyleniyor. Bir başka açıdan bakacak olursak, 10 yıl önce Japonya’nın aylık bazda vermiş olduğu ticaret fazlalarının bunun 3 - 4 katı kadar olduğunu görebiliriz. Şu an 5.1 milyar dolar ticaret fazlası veren Japonya, bundan 10 sene önce 15 ile 20 milyar dolarlar civarında veriyordu. Yıllık 50-60 milyar dolar ticaret fazlası veren bu ülke gene 10 yıl önce 150 milyar dolar veriyordu. Çok ciddi bir şekilde ticaret fazlasını azaltan bir ülke Japonya. Japonya’nın yerini ise Almanya aldı. Bundan 10 sene önce yüzde 2-3 civarında ticaret fazlası veren Almanya, şimdi yaklaşık yüzde 7’sine kadar çıkartmış vaziyette. Bu konuda başarılı olan bir ülkede Amerika, orada da 650 milyar dolarların 400 milyar dolara kadar düştüğünü görüyoruz. Ama hala çok ciddi bir ticaret açığı veriyor tabi.

-Gelişen piyasaların devası ‘seçimler’ mi?

Endonezya’da seçimler öncesinde özellikle hisse senedi piyasasındaki toparlama devam ediyor. Malezya’da keza rekor seviyede fiyatlar var. Hepsi de seçim hazırlıkları içerisindeler veya seçimi tamamlamak üzereler.  Seçimlerin Asya’da gayet olumlu bir şekilde fiyatlandığını görüyoruz. Societe Generale bir rapor yazmış. Raporda Türkiye’nin de içerisinde olduğu ülkelerde ‘aranan kanın’ seçimlerde olabileceği belirtilmişti. Türkiye’de de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tamamlanmasının ardından endekste bir ralli bekleyebiliriz. 85.000 ve üzerine atabiliriz yorumu var. Bunun da dayandırıldığı nokta Hindistan, Endonezya ve Malezya örnekleri. ‘Türkiye’de bazı şeylerin fiyatlanamamasının sebebi acaba seçimler mi’sorusu soruluyor. Örnek olarak da yerel seçimlerden fiyatlarda zemberekten boşalırcasına bir yükseliş yaşanması gösteriliyor. Şimdi tekrar yurtdışını yakalaması gerektiğinin altı çiziliyor. İnsanların siyaseten Ağustos sonunun görmek istemesinin buna engel olduğu vurgulanıyor. Ben buna çok katılmıyorum açıkçası, olsa da kısa süreceğine inanıyorum. Çünkü hemen arkasından 2015 seçimleri geliyor. Biz zaten bunu biliyorduk. 1.5 yıl içerisinde 3 tane seçim ve 3’ünün de birbirinden önemli olduğunun farkındaydık. Ben Türkiye özelinde buna biraz temkinli yaklaşması gerektiğini düşünüyorum. Ama gelişmekte tüm ülkelerde seçimlerin bitmesiyle başlayan ralliler olduğu doğru.

Kore’nin başını yakan durum da Amerika’nın Pasifik’te kurmak istediği ticaret şemsiyesi için yarattığı olduğu baskı. Kore’nin zaten Amerika ile kendi anlaşması var. ABD diyor ki ‘Gel bu anlaşmayı bırak, gel diğerleriyle beraber aynı anlaşmanın içerisine gir’ Kore de buna çok sıcak bakmamakla beraber bir kıskaç altında. Bütün bunları toparlayacak olursak Fed tutanakları yarın geliyor. Bence damgasını vuracak olan içerideki cari açıkla beraber iki önemli veri. Bilanço sezonunu takip etmek lazım.

Şu ana kadarki rekor kapanışlarla 1. çeyrek bilançoları uyuşmuyor. Hatta 2014’ün ilk çeyreği son dönemlerde görülen en kötü çeyreklerden biri. İkinci çeyrekte bunun devamı mı yoksa toparlaması mı olacak? Sonuçta bu durum ABD’deki ralliye devam mı yoksa tamam mı sorusuna cevap bulmamızı sağlayacak.  Bunları öne çıkartacak gibi gözüküyoruz.

Aklımda kalanları da söyleyeyim. Financial Times’dan iki önemli makale vardı. ‘Crazy euro’ demişler, gücünün nereden geldiğini sormuşlar. Almanlar’ın sert direnci olduğu sürece euronun gerilemesinin de zor olacağını söyleyen bir makale var. 9 milyar dolarlık cezayla Fransız BNP’nin canına okuyan ABD, şimdi de Alman Commerzbank’ı gözetimine almış. Bankanın İran ve Sudan’la yapılan anlaşmalarına istinaden yüklü miktarda bir ceza gelmesi bekleniyor. Commerzbank’ın yüzde 17’si de Almanya’ya ait. Almanya’da Fransa gibi bu işin içerisinde olacak mı? Merkez bankasını koruyabilecek mi? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.