Advertisement

Sanırım birçoğumuz için özellikle son 8-9 aydır, uzun bir süredir hayatımızdan çıkmış olan terörü ve onun yarattığı toplumsal endişeyi konuşmadan bir sohbete başlamak mümkün olmuyor. Patlama haberleri geldikçe canımız yanıyor. Sakin kalmaya çalışsak da içten içe öfkeleniyoruz. İçimizde biriken öfke ise en sağduyulu olanımızı bile radikalleştirebiliyor. Yine de çoğumuz için sakin kalmak, teröre prim vermemek ve gündelik hayatlarımıza devam etmek hala üzerinde uzlaştığımız konu. Bu iyi haber.

Ancak zaman lehimize değil aleyhimize çalışıyor. Ülkenin farklı yerlerinde, masum ve gencecik insanlar hayatlarını kaybetmeye devam ettikçe ruh halimiz daha fazla bozulabilir. Terör özellikle büyük şehirlerde, halkın paniklemesine ve biriktirdiği öfkeyi en yıkıcı haliyle ortaya dökmesine yol açabilir.

İşte bu noktada halkın sağduyusu, birbirine kenetlenmesi ve paniklememesi ne kadar önemliyse, karar alım mecralarında bulunanların da, vatandaşları doğru ve anında bilgilendirmesi, haber kanallarını açık tutması ve aldıkları tedbirlerin toplumun terörden mağdur her kesimini korumayı hedeflediğini göstermesi o kadar elzem olacak.

"Terör sadece Türkiye'nin sorunu değil"

Özellikle Türk iş dünyasının yabancı yatırımcılarla konuşurken en çok kullandığı açıklamalardan biri bu. Gayet de doğru bir ifade. Daha geçen sene Fransa'nın göbeğinde patlayan bombalar, Belçika'da, Almanya'da havaya uçan arabalar, canlı bombalar, terörün her yerde etkili olabildiğini gösteriyor. Biraz daha geri gittiğimizde İspanya, İngiltere'nin yine bombalı saldırıların hedefi olduğunu hatırlıyoruz.

Ancak..

Terörün bize özel değil ve artık maalesef dünyanın hemen her yerinde "bela" olabilecek bir yapıya ve yayılma gücüne erişebildiği ne kadar doğruysa, "terörle mücadele, olayları önleyebilme ve terörün kanıksanmaması da" bir o kadar  önemli bir kriterdir. Bu kriteri de  bir ülkenin "nereye koyduğu da" yatırımcı açısından çok önemli.

Yukarıda bahsi geçen ülkelerin hepsi, yaşanan münferit terör olaylarından sonra (Fransa'da durum biraz daha farklı oldu. Ülke arka arkaya teröristlerin ataklarına maruz kaldı) aldığı önlemler, yapılan açıklamalar ve teröre karşı verilen reaksyonlarla halkta umutsuzluk ve panik ortamı oluşmamasına büyük gayret gösterdiler. Arka arkaya başkentinde patlayan bombalarla bir anda abondone olan Fransa bile uluslararası desteği arkasına alıp, halkıyla bir olarak hem kamuoyunda hem de ekonomi de ümitsizliğin oluşmasına izin vermedi.

Terör ve yatırım bir araya gelmez

Cannes'da dünyanın en büyük emlak fuarından yeni döndüm. Başta İstanbul olmak üzere 8 büyükşehir belediyesi ve 20'nin üzerinde Türk gayrimenkul şirketi Avrupa ve Amerikalı fonların karşına çıktı. 32 milyar Euro'luk III. Havalimanı gibi mega projelerden, Bandırma'da kurulacak olan yeni  limana kadar irili ufaklı birçok proje yatırımcının ilgisini çekmeye çalıştı. Projelerin hepsi makul  getiriler sunuyor. Diğer ülkelerin projelerinden ne büyüklük, ne de potansiyel getiri açısından eksikleri yok fazlaları var. Sözkonusu Avrupalı gayrimenkul fonlar da, Türkiye'yi bilen özellikle de son 10-15 yıldır Türkiye'deki projelerden iyi para kazanmış olanlar.

O zaman sorun ne?
 
Cannes'da bulunan Türk ekibin hemen hepsinin tecrübesiyle sabit ki, yatırımcıların gözündeki "Dinamik, hikayesi olan, Avrupa ile entegrasyonu hedefleyen, toplumsal barışı sağlamış" Türkiye algısında ciddi erezyon var. Bu fonlar Paris'in, Brüksel'in, Berlin'in bile sokaklarında bombaların patladığını ve artık bu unsurların yatırımcı için "alınması gereken riskler " arasında olduğunu düşünüyorlar. Ancak Türkiye konusunda tedirginlikleri, terörün kendisinden kaynaklanmıyor. Türkiye'nin terörle mücadele dahil toplumsal barışın tesis edilmesi, bireysel hak ve özgürlükler standartlaştırılması ve dış politikadaki tercihleri gibi mevzularda resmin net olmadığını düşünüyorlar.

Türkiye'nin yeri gelişmiş ülkeler ligi olmalı
 
Türkiye'nin AB üyelik sürecini başlatmasında da, Gümrük Birliği'nde NATO'ya kadar yaptığı stratejik ortaklıklarda da hep aynı misyon vardı; "Batı standartında ama Anadolu ve Türkiye vurgusuyla çağdaş ve uygar bir ülke" olabilmek. Bu mücadelede yıllardır her hükümet, iş adamı, sanatçı, akademisyen çıtayı biraz daha yükseltmek için elinden geldiğince uğraştı. Büyük mücadeleyle olduğu kadarıyla bugünlere geldik

Şimdi çok daha uyanık olmamız ve bunca yılın birikimini terör belasına kurban etmememiz gerekiyor. İstanbul'un, Ankara'nın adı eğer yabancı basın kuruluşlarında Orta doğu, Afrika ya da huzur bulamayan diğer uzak doğu Asya kentleri ile arka arkaya anılmaya başlarsa bilin ki sermayeden yiyoruz.

Eğer bir kez "alt lige" düşüp, kanıksamaya başlarsak bir daha toparlamamız çok zor olur.