Advertisement

Yeni bir tartışmanın ortasından geçiyoruz. Deniliyor ki “dövizin maliyeti ya da bir başka ifadeyle TL’ye karşı Dolar ve Euro’nun ne kadar olduğunun çok da önemi yok.. Mühim olan yatırım iştahını kesen faizlerin seviyesi” . Birebir bu kelimelerle söylenmese de “düşük faiz, düşük kur olabilecek en iyi kombinasyon” mesajı bu günlerde çok fazla seslendiriliyor.

Küresel ekonomilerde düşük faizin hatta “negatif faizin “ büyüme ve toparlanma anlamında herkesin sarıldığı bir kurtuluş  yolu olduğu düşünüldüğünde Türkiye’nin de düşük faize ne kadar ihtiyacı olduğu anlaşılabilir. Ancak, düşük faiz eğer yanında bir sonuç olarak zayıf kur ile birlikte gelecekse, bunu şimdiden iyi yönetmemiz gerekecektir. Döviz riski kimin üzerinde?  Düşük kur nerede nasıl bir tahribat yapabilir? Bu soruların cevaplarına hazırlanmak gerekir.

Borç kamudan özele geçti..


Türkiye’nin kabaca 390 milyar $ dış borcu var. Bunun 100 milyar $’ı kısa vadeli , 290 milyar $’ı ise uzun vadeli. Kısa vadeli borçların yüzde 90’nına yakın kısmı özel sektöre ait. Uzun vadeli toplam borcun da 195 milyar doları yine özel sektöre ait. Bir başka ifade ile Türkiye’nin uzun vadeli borçlarının kamu sektörüne ait olan kısmı GSMH’nın yüzde 14’ü seviyesindeyken, özel sektöre ait olan kısmının GSMH’ya olan oranı ise yüzde 27’lerde. Yukarıdaki grafikte de, 2000 yıllardan itibaren kamunun daha az borçlandığını ancak bu alanın özel sektör tarafından misli ile doldurulduğunu gösteriyor.

Özel sektör aldığı yabancı para borcunu TL’ye çevirdi..

Yukarıdaki grafik ise özellikle 2010’dan itibaren özel sektörün aldığı kredileri TL’ye çevirerek yatırıma yönlendirdiğini gösteriyor. Bundan 6-7 sene önce özel sektörün döviz açık pozisyonun GSMY’ya oranı yüzde 18’lerde seyrederken bugün bu oran yüzde 27’lere çıkmış durumda. TCMB’nin ve diğer kurumların bu konudaki çalışmaları, Türklerin yurt dışında tuttukları para ve açık pozisyona karşı alınan “hedge amaçlı opsiyonların” durumun o kadar da vahim olmadığını gösteriyor olsa da, özel sektörün döviz hassasiyetini açıklaması anlamında yukarıdaki grafiğin anlamlı olduğunu düşünüyorum.

İçeride dövizde en büyük oyuncu “vatandaş”

Sanırım her iki grafik özel sektörün döviz kurunu ne kadar yakından takip ettiğini göstermesi açısından yeterince açıklayıcı. Şimdi gelelim döviz kurunda içeride en büyük oyuncu olan ”vatandaşa” Yurt içi yerleşiklerin hem birey bazında hem de tüzel anlamda çok ciddi bir döviz yatırımcısı olduğunu biliyoruz. . Grafikte de görüldüğü üzere 2015 yılı başında içeride toplam 135 milyar dolar seviyesinde DTH bulunurken, 2016 Nisan ayında bu rakam 162 milyar dolara çıkmış 162 milyar doların yaklaşık 100 milyar doları bireysel DTH hesapları, geri kalanı ise şirketlerin döviz mevduat hesapları oluşturmuş..

 Grafikte özellikle Ocak 2016- Nisan ayı dikkat çekiyor. Bu arada kur 3’lü seviyelerden, 2.75’e kadar gerilerken toplam DTH’lar 17-18 milyar dolar artmış. Bir başka ifade ile kurdaki düşüşü “döviz alımı” için uygun fırsat olarak görmüş. Daha sonra işler değişip de kur yukarı çıktığında , sadece 1.5  ay içinde  bunun 8-9 milyar dolarını bozdurmuş.

Bu grafikte bize içeride özellikle bireysel yatırımcı açısından kurun seviyesine göre değişen ama birkaç yıllık bir zaman diliminde baktığımızda artan ölçüde bir dövize yönelme olduğunu gösteriyor.

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Kamu tarafı yakın tarihte olmadığı kadar sağlam ve güçlü duruyor. Kamuda dövize hassasiyet, enflasyona negatif etkisi ve GMSH’nin negatif ölçüm anlamında negatif etkilenmesi gibi faktörler dışında pek yok gözüyor. Ancak özel sektör “borçlanma” tarafında, vatandaş ise “yatırım tercihi”  anlamında dövizi çok yakından takip ediyor. Bu sebeple kurda yaşanabilecek uzun soluklu değer kayıpları düşen faizin yaratacağı iyimser havanın ciddi şekilde törpülenmesine neden olabilir.