Advertisement

Bu aralar gün geçmiyor ki bir yetkiliden "Bankaların elindeki varlıkları menkul kıymet haline getireceğiz" açıklaması gelmesin. Bu menkul kıymetler bazen ticari krediler oluyor, bazen hazine garantili krediler. Olay bununla da sınırlı kalmıyor. Bahsi geçen menkul kıymetleştirme (seküritizasyon) hadisesi sonucu ortaya çıkan menkulleri bazen yabancı yatırımcı, bazen emeklilik şirketleri alıyor. Hatta kimi durumlarda TCMB'nin bu menkulleri alabileceği, alamazsa teminat kabul edeceği iddia ediliyor. Kısacası seküritizasyon işi bu ara Ankara'da "trending topic" durumunda.

O zaman biz de konuyu biraz irdeleyelim ve anlamaya çalışalım bu "ani ilginin" sebebi ne ola?

Seküritizasyon yeni bir uygulama değil.

Küresel bankacılık sektöründe ticari bankalar bir  süredir aktifinde tuttukları ve vade sonuna kadar "donuk" kalacak olan kredilerini menkul kıymetleştirme işlemi ile likide etmeyi tercih ediyorlar. Bir anlamda kredi bankacılığında " al/tut" stratejisi artık " al/sat" a dönüşmüş durumda. Basel kriterlerinin zorladığı bankalar, özsermayeleri ya da toplayabildikleri fonlar ile yarattığı krdileri bilançosunda tutmak yerine, vade sonuna kadar alacakları faizin bir kısmından vazgeçmek suretiyle satmayı yeğliyor. Böylece pasif tarafında sabit kalan fon yapısı ile defalarca farklı kredi stoklarını çevirebiliyorlar.

ABD'de 2008 Subprime krizinde seküritizasyon piyasası ciddi yara almış olsa da, sonraki yılllarda bankaların ve şirketlerin bu uygulamayı yeniden yoğun olarak kullandığını görüyoruz. 2016 sonunda ABD'de sekürize edilen kredi miktarı 1.9 trilyon doları bulmuş durumda.

Seküritizasyonun patladığı ülke "Çin"

2013 yılına kadar Çin "Menkul kıymetleştirme nedir" bilmiyormuş. Ülkede 4 yıl önce ülkede banka ve şirketlerin yaptığı toplam sekuritizasyon adeti sadece 30, toplam miktarı ise 40 milyar renminbi ( 6 milyar $) seviyesindeymiş. Bu arada hatırlanacağı üzere 2008 krizi sonrası Çin ülke ekonomisini canlı tutmak için "kredi musluklarını sonuna kadar açtı". Büyük şirketler bu dönemde  yurt dışından mümkün olduğunca borçlanırken, diğerleri de içeride Çin bankalarından ve bankacılık sektörü dışındaki ( gölge bankacılık) finansman şirketlerinden yoğun kredi aldılar. Böylece 2008 yılında Çin'in kamu + özel toplam borcunun GSMH'ya oranı yüzde 150 seviyesindeyken 2016'da bu oran yüzde 250'yi aştı.  

Bu sırada ülkede ortaya çıkan bu "kredi seferberliğinde de" bankaların bilanço büyüklüğünün GSMH'ya oranı 2008'de yüzde 200'lerdeyken 2016'da yüzde 290'a yüksemesine neden oldu. Ancak kredi patlaması bankaları zorlar oldu. Mutlaka aktifte durağan durumdaki kredilerin "paketlenip satılması " gerekiyordu. Bu noktada Çin seküritizasyon hatırladı ve kelimenin tam anlamı ile menkul kıymetleştirme ülkede en moda finansal gelişme oldu. Çin şirketlerinin ve bankaların 2014'te senede 30 olan seküritizasyon adeti 2016 sonunda 400 adeti geçti, büyüklükleri ise yıllık 40 milyar renminbi'den 770 milyara ( 110 milyar $) yükseldi.

Çin'in yüzde 10-12 bandından yüzde 6-6,5 a gerileyen ekonomik büyümesi ve bu büyümenin en büyük itici güçlerinden olan yoğun borçlanma sonrası yüzde 250'yi aşan toplam borç/ GSMH oranı bankaları yormuş vaziyette. Çin de seküritizasyon yöntemi ile bu yorgunluğu aşmaya çalışıyor. Çünkü bankacılık sektörü o kadar büyümüş vaziyette ki UBS'in hesabına göre toplam kredilerin yüzde 5'i batsa GDP'nin yüzde 15'i bir anda eriyip gidebilir.

Bizde de aslında uzun süredir menkul kıymetleştirme yapılıyor

Türkiye'de menkul kıymetleştirmenin tanımı 28 Haziran 2012 tarihli 28337 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan tebliği ile net şekilde yapılmıştır. Türk bankaları da geçtiğimiz son 4-5 yıllık zaman dilimi içersinde aktifinde bulundurdukları bazı kredileri seküritize ettiler. Bankalar kredi kartı alacakları, çek karşılıkları ve ticari kuruluşların yurt dışı alacakları üzerinden farklı zamanlarda menkul kıymetleştirme yapmayı tercih ettiler.

Bu çerçevede Türk Bankalarının en çok tercih ettikleri seküritizasyon ürünü "yurt dışı havale akımlarına" dayalı model olan ihracat yapan şirketlere verilen kredilerin yurt dışı akımlarına istinaden yapılan menkul kıymetleştirmedir. Yakın zamanda Akbank, Garanti Bankası , İş bankası gibi bankalar 350-500 milyon dolar gibi rakamlarda bu menkul ihraçlarını yapabildi.

Peki neden şimdi bu konu öne çıktı?

KPMG'nin raporuna göre 2016 III. Çeyrek sonuçlarına göre bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7.5 artışla 2.5 trilyon TL'yi bulmuş. ( GSMH'nın yüzde 100'ü) Bilançonun aktif kaleminde yüzde 64 pay ile en büyük kısma sahip plan krediler ise yüzde 8.4 artmış vaziyette. Yükümlülükler tarafında yüzde 53 ile en yüksek payı olan mevduat kaleminde ise artış yüzde 7.5'larda.

Bankacılık bilançosunun 2017 yılı içinde sadece ilk 5 ayda 160 milyar TL artış yapan KGF kredileri ile kredi/mevduat oranındaki erozyonun iyice bozulduğu ve yüzde 143'leri de vurduğunu biliyoruz. KGF kredileri sayesinde 2017'nin ilk 2 çeyreğinde büyük oranda iç talep kaynaklı olarak ekonomide canlanma görüldüğü ve geçen seneki ortalama yüzde 3 büyümenin bu sene yaklaşık 1-1.5 puan kadar üstünde gittiğimizi de görüyoruz.

Demek ki konu şu; "Büyümenin yüzde 3'lere oturduğu, bunun da yüksek işsizlik gibi yan etkileri ortaya çıkardığı bir dönemde şirketlerin mutlaka acil krediye ulaşması gerekiyordu ve KGF ile bu işin ilk ayağı çözüldü"  Ancak şimdi başka sorun var; bankalar tıkandı ve Yeni kredi veremiyorlar.  O zaman onların bilançolarının rahatlatılması lazım!

Evet, doğru tahmin ettiniz "seküritizasyon" en iyi yöntem.

Fakat burada şöyle bir sorun var;  Bankaları bilançosunda tüketici kredileri ve kredi kartları kalemlerini ( toplam kredilerin yüzde 25'i) zaten isterlerse seküritize edebiliyorlar. Toplam kredilerin diğer bir yüzde 25'lik bölümü KOBİ kredileri , kalan yüzde 50'si ise ticari ve kurumsal krediler ki aslında bu iki 'donuk kalem' bankaları zorluyor.

İşte bugünlerde ortaya çıkan yoğun " sekuritizasyon tezahüratlarının sebebi " KGF bir başka ifade ile belli bir orana kadar Hazine garantisi içeren orta ve büyük ölçekli KOBİ'lere verilen kredilerin" menkul kıymetleştirilerek banka bilançolarının rahatlatılmaya çalışılması. 


TCMB işin neresinde?

Aslında hiçbir yerinde olmaması lazım.

Öncelikle ne seküritize edilirse edilsin ortaya çıkan menkul kıymetin " TCMB tarafından alınıp bilançosuna konulmasını istemek"  sonu çok parlak bitmeyecek bir maceraya yelken açmak olur.

Diğer taraftan menkul kıymetleştirikmiş varlıkların  TCMB tarafından teminat olarak kabul edilmesi hikayesi var. Bu teoride iyi bir iskonto ( hair cut) ile mümkün olabilir. Ancak burada da net olmamız lazım. Aslında bankaların TCMB'den kullandıkları toplam borçlanma miktarı 100 milyar TL kadar. Halbuki bankaların elinde toplam 360 milyar TL'lik TCMB'ye repo için teminat gösterebilecekleri menkul kıymet ( devlet tahvili) var. Demek ki  "bankaların TCMB'den repo ihtiyacı için teminat eksiği var" açıklaması da doğru değil.

Bunca yazıp çizdikten sonra gelip takıldığımız nokta net...

Seküritizasyon olur, olması lazım. Ancak ortaya çıkacak menkul kıymetleri mümkünse içeriye yeni sermaye gelmesi için yabancı yatırımcıya, değilse içerideki fonlara ( buy Side) satmak gerekir. Onun dışındaki adresler bu işin hüsranla bitmesine yol açar.