Advertisement

Belki ilk duyduğunuzda 'acaba bir yazım hatası mı var?' diye düşünebilirsiniz. Ama herhangi bir yanlışlık yok. Global piyasalardaki oynaklık ve aslında şu ana kadar yazılan bütün ekonomi tezlere aykırı alınan ‘önlemler’, Trichet gibi bir isme bu cümleleri söyletebiliyor.

Aslında piyasadaki bütün oyuncular, Merkez Bankaları’nın köşeye sıkıştığını ve er ya da geç bütün piyasaların artan emtia fiyatları ve gereksiz ve bol likidite sebebiyle enflasyon şoku ile karşılacagını tahmin ediyor. Fiyatlamaları da ona göre yapıyor.

Öyle olmasa, Avrupa’da 3 aylık Euribor oranları Avrupa Merkez Bankası (ECB)’nin yüzde 1 olan faizinin üzerinde yüzde 1,10 seviyesinde, Türkiye'de 41 yılın en düşük enflasyonun geldiği gün tahvilde son 7 ayın en yüksek faizi olan yüzde 8,40 bileşik seviyesini fiyatlamazdı.

Bu zamana kadar birçok kriz görmüş ve yönetmiş olan Merkez Bankaları da aslında ellerindeki veri setine baktığında muhtemelen yaklaşan enflasyon dalgasının farkındalar. Ancak sorun, yapabilecek çok fazla bir şeylerinin olmaması. Yani faizleri artırsa ya da likiditeyi kıssa, Avrupa'da zaten problemli olan birçok ülkede tekrar ciddi satışlar olacak. Amerika'da ise FED’in olası bir enflasyon vurgusu yapması durumunda zaten yükselme eğiliminde olan tahvil faizlerine sert satış gelecek. Böyle bir olasılıkta da zaten bitkisel hayat formunda nefes alan başta konut sektörü ve istihdam piyasası tekrar çökecek.

O zaman yapılmak istenen şey nedir ? Bu sorunun cevabını henüz net olarak anlamış değiliz. Ama her geçen gün 'Eğer büyük buhrandan sonraki yaşanan en büyük krizden kurtulmamız için enflasyon yaratacaksak, varsın olsun' söylemine dünyada daha fazla Merkez Bankası ve hükümetin inandığı izlenimi ortaya çıkıyor. Bu da tabii piyasaların gözünden kaçmıyor.