Advertisement

Gerçekten enteresan günlerden geçiyoruz. Türkiye 2010 yılını % 9'a yakın bir büyüme ile bitirip 2011'in ilk çeyreğinde de yine  % 8'i yakalarken, dünyada özellikle Nisan ayından itibaren ekonomik ivmelenme, sekteye uğramış durumda.
 
ABD'den Çin'e kadar önemli birçok ekonomide ciddi soğuma emareleri görüyoruz. ABD, 1 trilyon doların üzerinde yaptığı parasal genişlemenin karşılığında, 2011'e ait birinci çeyrek büyüme rakamlarını geçen hafta açıkladı. 2011'in tamamı için % 3'ün üzerinde büyüme hedefleyen ABD, ilk çeyrekte % 1.8'lik büyüme ile yetinmek zorunda kaldı.
 
Deprem ve tsunamı sonrası zaten çok yavaş bir büyüme gösteren Japonya ekonomisi ise, tabir yerinde ise çöktü. Mayıs ayı sanayi üretim rakamları, Japonya'da % 13,5'luk bir azalmaya işaret ediyor. Felaket sonrasında 2011 yıl sonu itibari ile % 5 seviyesinde bir  daralma bekleyen uzmanlar, daha kötü bir ekonomik daralma için tahminlerini revize etmeye başladılar.
 
Yunanistan, İrlanda ve Portekiz'i kurtarmak zorunda kalan Avrupa Birliği ise bugüne kadar Almanya ve Fransa'nın mucizevi ekonomik  büyüme rakamları ile ayakta kalmayı başarmıştı. Mayıs başında gelen sanayi üretim rakamlarında, soğumanın net bir şekilde görüldüğü Avrupa'da, asıl korku krizin İspanya ve İtalya'ya atlama ihtimali. 2011'in ilk çeyreğinde her şeye rağmen % 2,5 büyümeyi yakalayan Avrupa'da, Yunanistan'ın 110 milyar euroluk yardıma rağmen, hâlâ borç servisi yapacak duruma gelememiş olması, yılın ikinci yarısında beklentileri aşağıya çekiyor.
 
Böyle bir dış alemde Türkiye ise Çin ve Hindistan'ın arkasından en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer alıyor. Bu sevindirici bir haber.

Sonuçta ekonomide çarklar dönüyor. Ancak ne ile dönüyor? Başkasının parası ve içeride hane halkının hızla borçlanması sayesinde.
Yani borçla, ev ve araba alıyoruz. Kısaca tüketiyoruz. Peki bu kadar paramız var mı? Tasaruflarımız bir kenarda duruyor mu? Maalesef hayır.
 
Soru şu; ya yarın öbür gün bize harcamamız için para verenler, musluğu kısarsa?