Advertisement

Son bir aydır gazeteler ve televizyonları takip ederken, Turkiye'de müthiş bir hızla gündemin değiştiğini görmekteyiz. Siyasette seçim yaklaşırken giderek büyüyen vaatler, Borsanın yükselişi, Bankalar ve Mali Kurumlar ile Merkez Bankası arasında yaşananlar, Süper Lİg 'deki amansız takip, Göztepe efsanesinin 3 yıl önce amatör kümedeyken hafta sonu Bank Asya 1. Lige yükselmesi ve bir üst lige yükselenler, Formula 1 ve Türkiye arasındaki anlaşmazlık sürekli değişen gündemin göze batan notları oldu. Ancak Türkiye'de değişmeyen tek gündem maddesi vardı: Galatasaray'daki karışıklık.

Her şeyden önce ortaya çıkan hukuki durum ile ilgili olarak bazı kişilerin yaptığı yorumları iskontolu olarak dinlemek gerekiyor. Çünkü bu kişilerin önemli bir bölümü 14 Mayıs'ta yapılması planlanan ama büyük ihtimalle başka bir tarihe ertelenecek olan seçimli genel kurulda aday listelerde bulunuyorlar. Seçilmesine garanti gözüyle bakılan listedeki üyelerin secim yapılması konusunda yaptıkları baskı ve açıklamalar aslında yargıya intikal etmiş bir konu hakkında hukuki mesneti olmayan davranışlardır. Galatasaray'da koltuk kavgası için kanun tanımayan açıklamalar yapılması ve bunun en başta hukukçu üyeler tarafından yapılması oldukça düşündürücü bir o kadar da üzücü. Ama başka üzücü gelişmeler de var.

Avrupa'nın en borçlu 9. Takımı olan Arsenal kadar borçlu olan Galatasaray ile ilgili daha önceki yazılarımda birçok rakam vermiştim. Ancak medyaya yansıyan haberler, kulüpten alacağı olanların bir borçlanma hamlesi daha yaptırdıklarını söylüyor. Bu davranışların birçoğu 2013 yılında uygulanmaya başlanacak olan  "UEFA Financila FairPlay" kapsamında kulüplerin Avrupa Kupalarından ihracına yol acacak davranışlardır.

Daha önce Göztepe ile ilgili yazdığımız yazıda belirttiğimiz gibi, günümüzde spor kulüplerinin doğru sekilde yönetilmesi için, mutlaka profesyonel yaklaşımlara ihtiyaç var. "Futbolun içinden gelen yöneticilere ihtiyaç var" sözünün günümüzde hiçbir anlam ve önemi kalmadı. Hafta sonu Türkiye'nin önde gelen profesyonel sporcularından Rüştü REÇBER ile Barcelona'daki tecrübesi üzerine sohbet etme imkanı bulduk. Kendisi Barcelona'da futbolu bilen tek yöneticinin sportif direktör olduğunu, bu kişinin de futbolun gerçekten içinden gelen bir kişi olduğunu söyledi. Yani ne bir işadamı, ne de yabancı dil biliyor diye oraya konulmuş bir kişi, ne menacer kimlikli bir insan, ne de Başkan'ın yanında çalışıyor diye atanan bir kişiden bahsediyor. Barcelona'nın sportif direktörleri dünyaca tanınmış futbolculardır ve direkt olarak yönetim kuruluna hesap verirler.

Rüştü Reçber, Barcelona'nın yönetim kurulu üyelerinin bankacı, hukukçu ekonomist, işadamı, mali müşavir gibi kimliklerde olduğunu ve seçilmelerinin ön koşulunda hiçbir şekilde futbol yada herhangi bir spor dalı ile alakalarının aranmadığını söylüyor. Tek şart kendi mesleklerinde başarılı olmaları. Çünkü yönettikleri kurum dünyanın önde gelen iktisadi kuruluşlarından biri. İlginçtir, Göztepe'de de buna benzer bir yapılanma var. Futbol ile ilgilenen kişi tanınmış bir futbolcu ve spor yoneticisi, yönetim kurulu üyeleri ise kendi işlerinin ehli profesyoneller. Başkan ise
başarılı bir işadamı. Herkes kendi işini yapıyor. Baskasının işine karışmıyor.

Galatasaray'a dönüp baktığımızda ise hem yönetimde hem de bazı aday listelerde bulunan birçok ismin hangi sebepten dolayı orada olduğunu anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmeliyiz. İstifa eden sportif direktörün ortaya koyduğu başarısızlığı ortadayken bir başkan adayının aynı yaklaşımla sportif direktörlüğe geçmişte başarısız olmuş bir başka ismi getirmeye hazırlandığını görüyoruz. Barcelona dahil birçok markanın eski futbolcuları bu göreve getirerek başarıyı sağladığı ortadayken, Galatasaray'da adayların liyakattan çok sadakat araması modern yönetim sloganı ile uyuşmuyor.

Aslında bu yorumlar mahkemenin vereceği kararın gölgesinde, son derece felsefi kalıyor. Eğer mahkeme uzarsa, seçimlerin büyük ihtimalle ertelenmesi gündeme gelecek. Bu nahoş gelişmenin sorumluluğunu bazı başkan adaylarına yüklememek gerekir. Geçen yıl "kesinlikle Adnan POLAT" deyip sonradan da mevcut başkanla şahsi olarak adlandırabileceğimiz bir kavgaya girerek Olağan Genel Kurul'a kadar ortalığı gerenler, ortaya çıkan durumun sorumlusu olarak gözüküyorlar. Başkan POLAT'ın da olayları doğru şekilde degerlendirememesi ve gerginliği körüklemesi de bardağı taşıran damla oldu.

Bu gidişle, seçim yapılsa bile kulüp tarihinde yine bir ilk yaşanacağa benziyor. Kime sorsak "ben beyaz oy pusulası kullanacağım" diyor. Yani boş oy pusulasına gönlündeki listeyi yazmak isteyenlerin sayısı artıyor. Daha önce bu tip girişimler sembolik olmaktan öteye geçmiyordu. Tum bu gelişmelerin ışığında, eğer yapılırsa secim sürpriz bir listenin kazanmasıyla da sonuçlanabilir. Mahkeme kararıyla bu seçimin yapılıp yapılmayacağı anlaşılacak ama "çantada keklik" havasıyla ortada dolaşanların daha dikkatli konuşması gerektiği, aksi taktirde mahcup olabileceklerini hatırlatalım.