Advertisement

Futbol Dunyasının içinde bomba tesiri yaratan iddialar ile ilgili yazı yazmadan önce, bir hazırlık yazısı yazarak ise başladık. Fransa ve İtalya'da daha önce yaşanan skandallarla ilgili yazımı okuyanlar, bu tip olaylar karşısında Avrupalıların nasıl hareket ettigi konusunda bir fikir sahibi olmuşlardır.

Genelde şike gibi islere bulaşanların, kriminal tecrubelerinin sadece bu suçla kalmadığı görülüyor. Yani kazanmak için hileye başvuranların, yaptıkları her işte hileye başvurdukları bilinen bir gerçek. Dolayısıyla böyle bir soruşturmanın çok yönlü devam edeceğini görmek lazım. Bununla birlikte Futbol'un siyasi ve sosyal anlamda azımsanmayacak gücü de, söz konusu gücü elinde bulunduranlar için "adalet dağıtma" yanılsaması yarattığı için, hilenin yanında vahim sorumsuzlukların da mevzu bahis olduğu söylenebilir Sadece para için değil, nüfuz ticareti için de hile yapıldığı bilinen bir gerçek.

TFF'nin elde herhangi bir veri ve delil olmadan yaptıgı ilk açıklama bana
göre doğru bir açıklamaydı. TFF 88 yıllık bir kurum ve sadece gazete
haberlerine bakarak karar veremez.  Değeri Milyar Dolar mertebesinde olan
Süper Lig ve 1. Lig için söylentilere bakarak vicdanı kanaatte de bulunamaz.
Bu nedenle iddianameyi resmi kanallardan elde edip de okumadan da karar
vermeyecektir.

TFF Başkan Yardımcısı Lütfi ARIBOĞAN'ın Cenevre temasları bu açıdan önem arz
ediyor. Ortada zanlılar var ama TFF'nin elinde gazete haberleri haricinde
herhangi bir veri yok. Ancak mahkemelerin tutukluğuna karar verdigi zanlılar
bulunuyor. Demek ki olay şüphenin de üzerinde bir görünüm arz ediyor. FAIR
PLAY sıralamasında sonlarda yer alan Türkiye'nin dışardan görünümü nereden
bakarsanız bakın çok düzgün değil. Dolayısıyla TFF'nin UEFA'ya "bizde yargı
bağımsızdır, sürece müdahale edemeyiz, eğer sizin aklınıza bir fikir
geliyorsa söyleyin" demesi normal. En azından ülke imajının bozulmaları için
çaba gösterildiğini çaba harcandığını göstermek açısından da onemli.

Diğer taraftan 2001 yılından beri Süper LİG'in naklen yayın haklarını elinde
bulunduran yayıncı kuruluşun da canını sıkacak bir ortam oluştu diyebiliriz.
2010'dan 2014'e kadar Süper LİG'in yayın hakkını 4 sezon elinde tutacak olan
kuruluş, TFF payı ve KDV'si ile birlikte 500 Milyon Dolar civarında bir
maliyet üstlendi. Diğer taraftan B ve C paketlerine de iki kuruluş yıllık
KDV'si ile birlikte 75 milyon dolar civarında maliyet üstlendiler.

SUPER LİG'in degeri Avrupa'daki bir çok tanınmış ligin üzerine çıkmışken
yaşananlar, mutlaka değeri konusunda tartışmalar başlayacaktır. Bu durum
yayıncı kuruluş üzerindeki baskıyı artırabilir. Şöyle ki Futbol Disiplin
Talimatlarının 55. Maddesine göre verilecek kararın hem talep hem de kaynak
yönünde problemler yaratacağı da söylenebilir. Daha ayrıntılı bir yorum
yapmak şu anki durumda kimseye yardımcı olmayacağı için burada bırakıyorum.

TFF Yonetimini'nin mutlaka en adil kararı alacağına eminim. Şu an belki de
Türkiye'de en zor durumda olan kişiler onlar. Bu nedenle bu süreçte
anlayışlı yaklaşmak ve söylenen her söze dikkat etmek gerekir. Eylemler
münferit mi, yoksa kurumları bağlar nitelikte mi gibi soruların tamamı resmi
kanallardan gelen dosyanın içindeki deliller sayesinde anlaşılacak. Şu ana
kadar TTF ile Savcılık arasında karşılıklı görüşmeler dışında resmiyet
kazanmış her hangi bir durum yok. Bu durum uzadıkça başka tartışmalar da
gündeme gelebilir. Buna da şimdiden hazırlıklı olmalıyız.