Advertisement

Twitter.com/emrealkin1969


Bir araştırmaya göre Türkiye'nin Marka Değeri en yüksek kulübü  Galatasaray çıktı. Keşke Marka Değeri En yüksek Futbol Takımı çıksaydı. Çünkü sadece ve sadece 55
Milyon Dolar değeri var. Galarasaray'ın ve bu haliyle içindeki sporcuların değeri
marka değerini birkaç kere katlıyor.

Söyle bir düşünün ki, geçen yıl eleştirilip yerden yere vurulan bir Kulüp, Türkiye'de Marka Değeri en yüksek olan Kulüp çıkıyor. Buradan hareketle diğer Kulüplerin ne durumda olduğunu siz düşünün. Sadece stadyum inşaatına harcanan bedelleri düşündükten sonra Marka Değerlerinin bu kadar düşük olması üzücü.

Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın, Fenerbahçe'nin ve Trabzonspor'un ve iştiraklerindeki borçların toplamı neredeyse MANCHESTER UNITED marka değerine eşit. Burada en çarpıcı olay ikinci sırada gelen Fenerbahçe'nin en yüksek piyasa değerine sahip olmasına rağmen, marka değerinde 47 Milyon Dolarla ikinci sırada yer alması ve Beşiktaş'tan sadece 2 milyon dolar değerli olması. Dördüncü sıradaki Trabzon hem piyasa değeri hem de marka değeri  olarak uyumlu bir görünüm  sergiliyor. İkisi de önemli rakamlar değil.

Bu açılardan baktığımızda, Türk Sporu'nun "markaları" olarak adlandırdığımız kulüplerin sporculara dverdiği paralar ve tesis yatırımları ile cari harcamalarının karşılığında marka değeri yaratamadıkları ortaya çıkıyor. Demek ki iş sadece ulusal
düzeyde başarı elde etmekle olmuyor.

Sadece Türkiye'de Şampiyon olmaya endekslenmiş bir bakış açısı ile, acı ama gerçek, spor kulüplerimizin marka değerini artırma imkanları yok. Belki biraz ağır olacak ama, Spor Ekonomisi içinde görev alan Yöneticilerin pek azı "büyük düşünmek" olgusunu kavrayabiliyorlar. İşadamlarının önemli bir kısmı, ticari hayatta başarılı olduklarından dolayı Spor Ekonomisi'nin de altından kalkabileceklerini düşünüyorlar. Halbuki durum böyle değil.

Dernek Statüsündeki spor kulüplerinde "yetkili ama sorumsuz" şekilde görev almak kolay. Peki bu külüpler onların şirketi olsaydı nasıl davranırlardı? Borç içindeki
kurumlara bu kadar pahalı sporcuları transfer ederler miydi? Üç sezonda sadece 10 gol atan futbolculara çift haneli milyon eurolar öderler miydi? Sırf kaprisleri uğruna fayda sağlayacak sporcuları yedekte tutarlar mıydı? Kuruma fayda sağlanan idarecileri kovarlar mıydı? Yanlış yapmakta ısrar eden teknik adamlara ne kadar
tahammül ederlerdi? En önemlisi finas kurumlarından sürekli borçlanırlar mıydı? Bu sorulara cevap verecek dürüst yöneticiler aranıyor.