Advertisement

Merkez bankacılığı gerçekten zor iş. Hele de Euro Bölgesi gibi politik, kültürel ve ekonomik açıdan heterojen yapıya sahip bir coğrafyanın parasal istikrarını sağlamaya çalışıyorsanız. Avrupa Merkez Bankası (AMB) Çevre Avrupa'daki (Yunanistan, Portekiz, İrlanda başta olmak üzere) borç krizleri sonrası tekrar büyümeye başlayan Avrupa'daki risklere işaret etmeye devam ediyor. Mario Draghi'nin para piyasası kurulu toplantılarından sonra yaptığı açıklamalarda Euro Bölgesi risklerini üç ana başlık altında topladığını görüyoruz.

1- Düşük enflasyon - 2013 Eylül'ünden sonra yıllık TÜFE her ay %1'in altında arttı.

2- Fazla değerli euro - Yılbaşından beri parite 1.3486-1.3967 bandında hareket etmiş. Bloomberg’in opsiyon piyasası verilerini kullanan modeline gore bu yıl paritenin 1.45’e yükselme olasılığı %53 iken, ekonomist öngörülerinin medyanı olan 1.30’a gerileme şansı sadece %32.

3- İşsizlik %11.8, 25 yaş altı işsizlik %23,7. Hatırlatmakta fayda var, işsizlik son rakamlarda ABD'de %6.3, İngiltere'de %6.8’e kadar geriledi.

Deflasyon riski nedir?

Bu hafta Draghi'nin en çok vurgu yaptığı tehlike olan düşük enflasyona değinmek istedim. Düşük enflasyon, ekonomideki fiyat seviyesinin çok düşük bir oranla artması anlamına geliyor. %2-3'lük seviyenin altındaki fiyat artışlarını düşük enflasyon olarak tanımlayabiliriz. Ancak asıl çekinilen tehlike, %1'in de altındaki enflasyon seviyesinin ilerisi icin yarattığı "deflasyon" korkusu. "Deflasyon" (yani sıfırdan küçük enflasyon) ekonomideki mal ve hizmetlerin fiyatlarının daha pahalılaşması yerine daha ucuzlaması anlamına geliyor.

İlk bakışta fiyatların düşmesi tüketici için kulağa hoş gelse de, talepteki daralmanın yol açtığı deflasyon ekonomik büyümeleri temelden sarsabilecek kadar tehlikeli bir olgu. Nasıl fazla yüksek enflasyon orta sınıfın tasarruflarını eritebiliyorsa, deflasyon da geçmiş borçların bugünkü ve gelecekteki karşılıklarını arttırıyor. Basit bir örnek vermek gerekirse ürününün veya hizmetinin pazardaki fiyatı düşen bir şirket, geçmişten kalan borçlarını karşılamak için artık daha da fazla satış yapmak zorunda kalır. Ancak talep daralmasının sebep olduğu bir deflasyon ekonomisinde satış zaten daha da zorlaşmıştır. Çünkü talebi sadece fiyat seviyesi belirlemez. Talebi daraltan başka yapısal dinamikler vardır. Deflasyon ortamının yarattığı beklentiler yatırımlara da zarar verir. Zira fiyatların daha da gerileyeceği beklentisi tüketim ve yatırım kararlarının ertelenmesine sebep olur.

Ekonomi deflasyon çıkmazına bir kere girdiği zaman düşük talep, daha düşük üretim, artan işsizlik ve daha da düşük talep şeklinde bir kısır döngüye girilebilir. Japonya'nin 90'ların başında yaşamaya başladığı ve yaklaşık 20 yıl etkisinden kurtulamadığı talep daralmasına bağlı deflasyon, buna çok güzel bir örnek olarak ele alınabilir.


AMB'nin hamlesi ne olacak?

Draghi'nin bu ayki para piyasası kurulu toplantısı sonrası yaptığı konuşma AMB'nin beklenen hamleyi Haziran'da yapacağı konusunda piyasaları ikna etmiş görünüyor. Bloomberg anketine katılan ekonomistlerin %60'ı Draghi'nin "enflasyon rakamlarından memnun değiliz" ve "gelecek sefer harekete geçmek için hazır hissediyoruz" açıklamalarını gelecek ayki hamlenin ön yönlendirmesi olarak değerlendirdi. Tahminlerine baktığım 52 ekonomistin 47'si 5 Haziran'da Frankfurt'tan para politikasını daha da gevşetme hamlesi bekliyor. Bu da halihazırda rekor düşük seviyede olan politika faizinin daha da düşürülerek, reel faizlerin (enflasyon etkisinden arındırılmış) negatife düşmesi anlamına geliyor. Bir başka Bloomberg anketinde 39 ekonomistin medyan öngörüsü ise AMB'nin gösterge faizi 10 baz puan düşürerek %0.15 seviyesine çekeceği yönünde.

Teoriye bakacak olursak, olası faiz indirimi piyasaya Euro arzını artıracak, şirketler daha çok kredi kullanacak, ekonomi büyüyecek ve enflasyon artacak. Finansal piyasalarda ise varlıklar yeni politika faizine göre fiyatlanacaktır. Zaten tahvil faizlerinde ve paritede Draghi'nin açıklamalarından sonra aşağı yönlü hareketler görülmüştü. Ancak uzun döneme bakacak olursak, 10 baz puanlık bir politika faizi indiriminin Avrupa'nın deflasyon riskini ortadan kaldıracağını düşünmek, Avrupa ekonomisinin yapısal sorunlarını düşündüğümüzde fazla iyimser ve basite kaçan bir görüş olabilir. Ancak düşük ve düşmekte olan enflasyon rakamlarının olası bir negatif reel faize vereceği tepki hem Avrupa ekonomisinin yapısal talep sorunu olup olmadığı, varsa etkisinin ne ölçüde olduğu ve de AMB’nin ilerde niceliksel genişleme (QE) gibi başka politika araçlarını da devreye sokup sokmayacağı öngörmek açısından piyasalara değerli fikirler verecektir.