Advertisement

Piyasalar açısından stresli bir haftaya başlıyoruz. Hem K.Irak referandumu hem Almanya ile ticaret tarafında (Hermes kredileri vs) geldiğimiz nokta olumlu değil. Bu iki ülkenin bizim 150 mlr dolarlık ihracatımızda büyük önemi bulunuyor. Buralarda yaşanan sorunlar, global taraf iyi ve destekleyici iken piyasalar açısından görmezden gelinse de, rüzgar arkamızdan esmemeye başladığında fiyatlanır. Bu süreci geçtiğimiz hafta yaşadık bu hafta da devamı olası.

Özellikle Irak tarafında yıllık yaklaşık 9 mlr dolarlık bir ihracat hacmimiz var(1 mlr dolar da ithalat) ve bunun önemli bir kısmı Bölgesel Kürt Yönetimi ile yapılmakta. Daha 2-3 yıl önce Habur sınır kapısının kapasitesinin artırılmasından tutun da bölgede petrol-gaz arama çalışmaları planlanmaktayken bugün geldiğimiz noktada ekonomik yaptırımlar, Habur sınır kapısının tek taraflı kapatılması gündemde. Piyasalar muhtemel yaptırımların boyutlarını analiz etmeye çalışırken, henüz bir askeri müdahale de fiyatlanıyor değil.

İşin jeopolitik ve askeri kısmını bir yana bırakırsak, Almanya ve Irak’ta yaşadığımız sorunlar ihracatımızı yavaşlatacaktır. TR’nin 150 mlr dolarlık ihracatının %6’sı Irak’a, %10’u Almanya’ya. MENA Bölgesine (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) toplam ihracatımızın %25’ini oluştururken, Avrupa’nın ise payı %52 seviyesinde. 

12 aylık kümüle ihracat (yıllık değişim %)



Türkiye’nin 12 aylık ihracatı 2012 yılından 2016 sonuna kadar ivme kaybetmekteydi. Hatta 2015 yılından 2017 başına kadar daralmaktaydı. İhracatta daha yeni yeni toparlamaktayız. İhracatta yaşanacak %5’lik bir azalma dahi döviz akışında azalma demek. Bu azalan dövizin başka yerden temin edilmesi gerekir ki kurda daha sıkıntılı bir süreç yaşamayalım. Örneğin özel sektörün daha fazla dış borçlanması ya da portföy akımlarının daha da güçlenmesi eğer ki ihracattan azalan döviz akışını telafi edebilelim.

 

Peki özel sektörün daha fazla dış borçlanması mümkün mü? Bunun için temelde iki koşul var. Diğer koşullar bu iki temelden sonra gelmekte;

  • Global tarafta bol likidite olması ve finansal koşulların görece gevşek seyretmesi ki borçlanma maliyetleri düşük kalsın. Borçlanma sürsün. Bu koşul halen geçerliliğini korusa da 2018’de resmin değişmesi olası. Dünyada faizler muhtemelen bugünkünden bir miktar yüksek olacak.
  • Ülke risk priminizin düşük seyretmesi. TR 5 yıllık CDS’ine baktığımızda geçtiğimiz 1 haftada hızla 162’lerden 185’lere kadar yükselsek de son 5 yıllık vadede perfomansımız gayet iyi. Özetle ihracatta yaşayacağımız olası döviz kaybı özel sektör dış borçlanması ile belki bir miktar kompanse edilebilir – maliyetler artsa dahi.




    Peki portföy akımı çekebilir miyiz?

    • Gene temel koşul global risk iştihanın EM’ler lehine olması. 2013’ten bu yana son derece tatsız bir 4 yıl geçiren EM’lere 2017 ile beraber ilgi artmış durumda. Tüm dünyada genele yayılmış bir büyüme mevcut. Dolayısıyla global taraf iyiyse ve bizde de büyüme varsa özellikle hisse tarafına bir miktar para çekebiliriz.

    • Faize gelince. Enflasyonunuz düşmüyor. 2018’de düşecek olsa da zorlanacak-riskler var (iç talebin hızlanması, TL üzerindeki baskı gibi). Hatta Ekim’de muhtemelen %11.5-12 bandına yükseliyoruz. 1Ç18’de bir ihtimal %8’lere düşeceğiz ama TL’nin sakin kalması şart. İçinde bulunduğumuz süreçte bütçe, enflasyon, jeopolitik gelişmeler, dünyada faizin yönünün kısmen yukarı olması vs gibi sıralayabileceğiniz pek çok faktörden ötürü faizde aşağı yeriniz çok yoksa, bonoya para çekmeniz de bir o kadar zorlaşır.

    Önümüzdeki vadede doğru önlemleri alabilmek için, iktisadi maliyet hesaplarının ve olası sonuçlarının analizinin çok doğru yapılması gereken bir dönemdeyiz. TL tarafında olası bir hızlı değer kaybının ekonomiye maliyeti daha yüksek olmasın diye.