Advertisement

TL tarafında Eylül başında tüm gelişmekte olan ülkelerle başlayan satışın TR açısından daha da hızlanarak devam ettiğini görüyoruz. Sabah saatlerinde döviz sepeti 4.19’a kadar yükselmişti. Ardından TCMB’den iki önlem geldi. Önceki TL değer kayıplarında ilk aşamada başvurulan yöntemlerin benzeri ROK ve İhracat Reeskont Kredilerinde ayarlama.

- İhracat Reeskont Ayarlaması: 1 Şubat 2018 (dahil) tarihine kadar vadesi dolacak olan ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinin, kredinin vadesinde ödenmesi halinde, ABD doları için 3,7000, Euro için 4,3000, İngiliz Sterlini için 4,8000 kuru kullanılarak Türk lirası olarak yapılabilmesine olanak tanınması ve kredi kullandırım tarihindeki işlem kurunun sabitleme kurundan yüksek olması durumunda kredi kullandırım tarihindeki işlem kurunun esas alınmasına karar verilmiştir. (2017 yılında da buna benzer uygulamanın benzerini görmüştük $/TL 3.53’e sabitlenmiş ve TCMB rezervlerinde azalma görmüştük)

- Rezerv Opsiyon Mekanizması: Döviz imkân oranı üst sınırı yüzde 60’tan yüzde 55’e düşürülmüş, tüm dilim aralıkları da 5’er puan aşağı çekilmiştir. Böylece yaklaşık 5,3 milyar Türk lirası likiditesi piyasadan çekilecek olup, yaklaşık 1,4 milyar ABD doları tutarında döviz bankaların kullanımına geçecektir.

Reeskont kredi uygulamasının benzerini bu yıl Şubat ayında görmüştük ve kur 3.53’ten fikslenmiş idi. Sonuçta TCMB rezervlerinde de düşüş görmüştük haliyle bu destek kaynaklı.

Bu yıl Kasım Aralık ayında yaklaşık 3 mlr dolara yakın bir reeskont kredi dönüşü var, bunlar TL olarak yapılacak ise ve buna ek ROK’tan da 1.4 mlr dolarlık bir likidite sağlanması bekleniyor ise; toplamda Kasım ve Aralık 4.5 mlr dolarlık bir destek demek bu.  

Peki yeterli olur mu? Piyasada ilk aşamada olumlu yansıdı ve kurda gevşeme görüyoruz. Bu tarz önlemlerin elbetteki etkisi oluyor fakat orta vadede duruma şöyle bakalım;

TR genelde kur şoku yaşar, bu tarz önlemler gelir ve ardından en son aşama faiz artırımı görürüz. Bu yıl başında da benzer süreç oldu. Şu an yaşadığımız dönemin en önemli farkı ise şu: daha önce TL şok yer ardından faiz artırımı gerçekleşir, işler yoluna girer ve bir dönem sonra faizde gevşeme görürüz. Lakin bu sefer faizlerde bir gevşeme imkanı olamadan bu tarz bir risk belirmiş durumda. Arka arkaya gelen kur şoku manasına gelir bu. Hali hazırda enflasyon görünümü bir tur daha bozulmuş durumda. Global faiz ortamı bundan sonra çok lehimize değil + son dönemde TL’nin daha fazla satılmasının sebebi önceki dönemlerin aksine TCMB’nin yeterince sıkı durmamasından da kaynaklanmıyor üstelik. Faiz elbette yüksek. Para politikasından tamamen bağımsız bambaşka gündem maddeleri ve artan jeopolitik/diplomatik tansiyonla risk priminin arttığına şahit oluyoruz.

Öte yandan; TCMB’den önlemin gelmesi pozitif. Fakat fonlama maliyetinin 6 ay önceki %12 ile aynı kalması, var olan ortamda görece gevşek TCMB demek. Haziran civarına bakalım; kur sakinlemiş ve enflasyon da düşecek idi ve TCMB %12’de tutuyordu. Oysa şu an kur yeniden hızlanıyor, iç talep 3 ay öncesine göre çok daha enflasyonist ve global faizler artış trendinde. Dolayısıyla geçtiğimiz 3-5 ay önceki %12 ile şimdiki %12’nin verdiği sinyal aynı değil. Kaldı ki son yaşadığımız kur hareketinin de TCMB duruşundan bir miktar bağımsız olduğunu görmekte fayda var.

Özetle TCMB’den bugün gördüğümüz önlemler gerekli fakat yeterli mi soru işareti.