Advertisement

Bu haftasonu Arjantin’de G20 toplantıları yapılacak. Maliye ve Hazine Bakanımız Albayrak ve TCMB Başkanımız Çetinkaya da toplantılara katılıyolar. Gündem maddesi elbette ki öncelikli olarak ticaret savaşları ve gelişmekte olan ülke kırılganlıkları olacak.

2017’de oldukça senkronize ve büyüme açısından harika bir dönem geçiren dünya ekonomisinde işler 2018 itibariyle değişmeye başladı. Avrupa, Japonya ve İngiltere’de yavaşlama sinyalleri var. ABD ise maliye politikasının da desteğini ardına alarak hızla büyümeye ve muhtemelen ısınma emarelerine devam ediyor. Gelişmekte olan ülkelerde büyüme dinamikleri farklılaşıyor. Kırılganlıkları artan ekonomilerde para birimlerinde değer kayıpları yeniden başladı.

Tüm bu görümünde en büyük risk ise ticaret tarafında artan tansiyonun, tam anlamıyla karşılıklı misillemeye dönüşme riski. Henüz bu durum yok. Daha çok ABD’nin attığı bir kaç adım mevcut. Fakat risk yükselmekte.

ABD’nin 50 mlr usd’lik Çin ihracatı için artırdığı gümrük vergisinin (%25’e çekti) ardından 200 mlr usd’lik daha bir paket yolda (%10 tarife). Bu tarifelerin hedeflediği sepetin %50’si ara malından oluşmakta. Dolayısıyla bu tarz vergi uygulaması öncelikle ABD’de üretim maliyetini yükseltecektir. Ardından da enflasyon yaratma riski mevcut. Yapılan hesaplamalar bu uygulamaların ABD ekonomisinde ilerleyen vadede 0.2 puan civarı götüreceğini öngörmekte. Normal şartlar altında, ABD’nin 2018’de %2.8 civarı büyümesi öngörülüyor. Benzer şekilde artan maliyetler enflasyonist bir baskı da yapacaktır. Lakin, bir taraftan kurumlar vergisinin de indirilmiş olması, ekonomiyi destekler. O yüzden büyüme üzerindeki net etki hesabı biraz güç. Yine de ABD’de tarafında enflasyon baskısı artarak devam edebilir ve bu daha hızlı faiz artışı demek. Bu durumda gelişmekte olan ülkeler hem ticaret kanalından hem de faiz artışı kanalından olumsuz etkilenir. Haftasonu yapılacak G20’de konuşulan, global ekonomi açısından en büyük risk de bu olacaktır.

Bu şartlar altında Çin ne yapabilir.

Çin’in ABD’ye ihracatı 2017 sonu itibari ile, yaklaşık 500 mlr usd, ithalatı 150 mlr usd civarında. Yani 350 mlr usd mal ticareti fazlası var. Bu yalnızca ticaret boyutu. Oysa ki bir de Çin’de kurulmuş olan ABD şirketleri ve yatırımları var. Bu rakam ise oldukça büyük 250-300 mlr usd civarında. Dolayısıyla olaya yalnızca ticaret akımları kanalından değil, toplam sermaye akımları tarafından bakmak gerek.

Bu durumda Çin ne yapabilir. Öncelikle ABD’nin Çin’den çıkarı elbetteki ABD orijinli şirketlerin Çin’de yatırım yapıyor olmasından ötürü fazladır. Her ne kadar Trump bundan pek hoşlanmadığını ifade etse de.

Çin bu tarz yatırımlara bazı kısıtlamalar getirebilir. Vergi koyabilir, lisans onay süreçlerini yavaşlatabilir. Vs. Fakat bu da yine Çin ekonomisine zarar verir. Çin’de oluşan yatırım dostu ortamın bozulması, yabancı sermayeyi ürkütür. Özetle Çin’in bu kanaldan karşılık vermesi kolay değil. Kaldı ki Çin her yıl, yabancı yatırımların önündeki kısıtları azaltan bir reform programı uygulamakta. (China’s National Development and Reform Commission raporları, ilgilenenler için).

Keza mal ticaretinde Çin ABD’ye karşı fazla vermekte. Fakat hizmet ticaretinde (turizm eğitim) avantaj ABD’de. ABD’nin, Çin’e karşı, yaklaşık 40 mlr usd’lik hizmet ticareti fazlası var. Benzer şekilde Çin hizmet ticaretinde belli kısıtlar da koyabilir. 2017’de Güney Kore’ye yaptı ama ABD’ye uygulaması yine zor. Çünkü anında başka bir karşılık görür.

Başka bir olası yöntem ise: Çin en büyük ABD tahvil rezervine sahip ekonomi. 1.2 trl usd. Bunları satabilir. Hayır pek öyle kolay satamaz. Çin bu tahvilleri satarak ABD’ye karşılık vermek isterse, FED çok rahat faiz ve bilanço ayarlamasıyla buna reaksiyon verebilir ve ABD ekonomisi etkilenmez. Çin’in attığı taş ürküttüğü kurbaya değmez.

Ve son olarak da şu an çok popüler olan Yuan meselesi. Çin parasının değer kaybı. Elbetteki Çin ve Çin ile ticareti olan Asya ülkelerinin para birimleri, eğer ki ihracatları darbe alırsa düzeltme yaparak, otomatik denegleyici görevi görürler. Yani değer kaybederler. De.. Çin bunu ne kadar ister. Çin Merkez Bankasının çeşitli hareketleri (özellikle fixing seviyesi) çok da Yuan’ın değer kaybetmesini arzular gözükmüyor. Çünkü bunun en büyük yan etkisi sermaye kaçışı. Yuan değer kaybettiği dönemlerde haliyle Çin’de yüklü sermaye kaçışları oluyor. Hali hazırda yavaşlama ihtimali olan bir ekonomide, sermaye kaçısı, otoriteler tarafından tercih edilmez. Finansal istikrarı da vurur. O kanaldan da büyümeyi daha da baskılar. Hele ki özel sektör borçluluğu bu denli risk oluşturan bir ekonomide. Dolayısıyla Yuan’a değer kaybettirme stratejisi sanıldığı kadar kolay işlemez.

Özetle Çin’in yapmak durumunda kalacağı en makul adım, bu işi yumuşatarak savaşa dönüştürmeden, karşılıklı, ikili ve bölgesel ticaret anlaşmaları yapmaktan geçiyor. Elbette Trump’ın bu stratejisi ABD ekonomisini de yoracaktır. Fakat Çin’in çok daha zararlı çıkma ihtimali, yukarıdaki sebeplere bakarsak, daha yüksek gözüküyor. Global ekonomi içinse, FED faiz artırımından çok çok daha büyük uzun vadeli bir risk.