Advertisement

NEDEN BONO ALINIYOR?

FED’in bono almasının söylenen, konuşulan ve çok bahsedilmeyen nedenleri var. En temelde, maksimum işgücü oranı ve sürdürülebilir bir çekirdek enflasyon hedefi olan FED bunu sağlamak için olağanüstü önlemlere başvuruyor. 2007 krizi sonrasında şirket evliliklerine ön ayak olan, onlarca tek seferlik ya da süreli likidite ve sermaye enjeksiyon programı hazırlayan ABD Federal Merkez Bankası böylece yenilikçi olmaya da devam ediyor. 2008 yılında QE olarak da anılan (parasal genişleme) politikaya geçen banka böylece düşen işsizliğe karşı kredi koşullarını kolaylaştırmaya çalışıyor. Uzun vadeli düşük faiz sözü de veren FED böylece bireylerin ve kurumların yatırım&tüketim talebini de canlandırmaya çalışıyor.

 



SON DURUM NE?

FED’den aldığımız son sinyaller hayli karışık. Aralık ayında yeni bono alımı açıklayan ve Operation Twist (kısa vadeli tahvilleri sat/uzun vadeli olanları al) kodlu hamlenin bitişinin ardından  Evans Kuralı’na terfi eden (bu kuralla beraber FED işsizlik oranı %6.5 olana kadar faizleri düşük tutacağını ve bunu yaparken de enflasyondaki acı eşiğinin %2.5 olduğunu ilan etmişti) bankanın bu söz doğrultusunda bono alımlarına devam etmesi bekleniyordu. FED faizleri düşük tutacağı sözünü veriyor, bono alacağı sözünü vermiyordu ama faizlerin düşük kalmasının önemli bir sebebinin de FED’in alımları olduğu unutulmamalı. FED’in yukarıda görülen portföy büyüklüğü 3 trilyon dolara yaklaştı ve her ay da 45 milyarı mortgage bazlı bono, 40 milyarı da hazine tahvili olmak üzere 85 milyar dolarlık bilanço genişlemesine gidiliyor.

Ocak ayında açıklanan FOMC (FED Para Politikası Kurulu) tutanaklarına göre ise önceki kural ve şimdiki durum arasında bazı farklar var. Bunların başında, birçok kurul üyesinin varlık alımlarının artık finansal istikrarı tehdit eder hale geldiğini düşünmeleri ve 2013 bitmeden çok önce buna son verilmesi gerektiğini belirtmeleri gerekiyor. Faizleri uzun süre düşük tutma sözüyle çelişebilecek bu ifade iki cepheden inceleniyor. İlki ekonomdeki gelişmeler ve ikincisi de finansal istikrar. Tartışmaların ana noktasını işsizlik seviyesi oluştururken başkanların aslında söylediği bu değil; vurgu yaptıkları cephe ‘finansal istikrar’.

 

İSTİKRAR TEHLİKEDE Mİ?

İşsizliğin %6.5 olacağı aya ilişkin spekülasyonlar muhtelif ancak kaba bir hesapla bu seviyeye ulaşmak için yıl sonuna kadar ayda ortalama 261 bin kişilik aylık iş yaratılması gerekiyor ve bu sağlanırken de katılım oranının sabit kalması gerekiyor. Bu hesaplamayı siz de yapmak istiyorsanız Atlanta FED’in hesap makinesini kullanabilirsiniz (http://www.frbatlanta.org/chcs/calculator/) . Oysa ki son 2 yılın aylık tarım dışı istihdam rakamındaki artış ortalama 150 bin kişi civarında. Bu durumda, ekonomide ani bir toparlanma olmadığı sürece işsizlik kolonundan kuponların yatması pek de makul görünmüyor. Zaten iş gücündeki bir düşüş, emek havuzunun darlaması gibi sebepler bankayı kandırmayacaktır keza kurul rakamları aynı zamanda kalitatif olarak da inceliyor (manşet rakama da içeriğine de bakılıyor).

Bu durumda istikrara geçmek daha makul görünüyor. İstikrar denince benim aklıma piyasadan çekilen varlıkların toplam içindeki payı geliyor. Burada henüz problematik bir şema olmamakla birlikte, ABD bonolarınn üç aşağı beş yukarı %15’inin FED’in elinde olduğunu da yadsıyamayız. Bu cephe başkanların dikkatini çekiyor olabilir; özellikle de bu hızla alımlara devam edilmesi halinde yüzdenin artacağını ve bono piyasasının işleyişini aksatabileceklerini düşünüyor olabilirler. Diğer yandan, yapılan alımlar ve verilen sözlerin ardından düşen faizlerin varlık fiyatlarını şişireceği korkusu da başkanları ürkütüyor olabilir. Hedge fonların 2004 yılından bu yana en yüksek kaldıraç oranına ulaşmış olması, yüksek getirili ve düşük faizli tahvillerin tarihi seviyelere yükselmiş olması gibi faktörler de başkanların ilgisine mazhar olmuş olabilir. Sayılacak ve hesaplanabilecek çok fazla olasılık olmakla beraber, zannederim ki ilk bakışta akla gelenler bunlar.

 
PEKİ NE OLACAK?

Başkanların açıklamaları devam ediyor ve toplantı tutanakları da ortada ancak bazılarının eşitler arasında birinci olduğu ya da kimilerinin daha da eşit olduğu şu hayatta aynı algı tabii ki ekonomi yönetimi için de geçerli. Hele ki, daha eşit olanın ünvanı başkan ise. Bu durumda FED Başkanı Bernanke’ye kulak vermek zorundayız. Kendisine göre alımlar devam edecek, diğer yandan varlık balonu yaratma ya da ekonomik aktiviteye zarar verme gibi işaretler alındığı takdirde FED’in buna da izin vermeyeceğini söylüyor B.S. Bernanke.

Enflasyonun ucunu gördükleri anda da genişlemeci politikaları geri çekebilmek için araçları olduğunu söylüyor. Görünen o ki, Bernanke şahinlerin önüne bir set çekmiş durumda ve piyasa gelen mesajların ardından faizlerde bir yükselişi –en azından FED kaynaklı- fiyatlamıyor. Cin şişeden çıktı, bu gerçek. Cini bir süre daha orada tutabilecek yegane kişiler de Bernanke ve kendisine eşlik eden Yellen gibi isimler. Burada akla iki senaryo geliyor. İlkinde ekonomik toparlanma devam ediyor ve bunun eşliğinde yükselen faizlerle beraber FED’in üzerindeki bono alım baskısı da azalıyor ve işsizlik istenilen / sürdürülebilir seviyelere iniyor. Fakat kötümser senaryo biraz daha enteresan bir duruma işaret ediyor. Ekonomik toparlanmanın istenilen hıza ulaşmadığı ve emek piyasasının da buna uyumlu olarak olumlu tepki vermediği bir ortam düşünün. Bir yandan da devam eden FED alımları hala finansal istikrarı tehdit ediyor olmayacak mı? Genişleme önlemlerinin erken çekildiği durumların ekonomi tarihinde nahoş hatıralar olarak anıldığını hatırlayınca kulağa pek de hoş gelmiyor…

 Durum kontrol altına alınmış olmakla birlikte, Bernanke’nin ağzından şıkan şu sözlerin şimdi ne kadar uzak olduğunu hatırlayınca insanın içi bir hoş oluyor ‘ekonomik aktivitenin toparlandığını ve işsizliğin istediğimiz seviyeye geldiğini göreceğiz. Gördükten sonra ekstra önelmlerimizi geri çekmeyeceğiz ve faizleri artırmayacağız. Önce emin olup ardından düşük faiz ortamını kaldırmayı düşüneceğiz’. Bu sözlerin ne kadar geçerli olduğunu hep beraber göreceğiz ancak kesin olan bir şey var ki o da, FED başkanlarının eskisine nazaran daha az güvende hissettikleri. En azından birilerinin bu kadar likidite sorun olur mu diye düşünmeye başlamış olması da iyi bir adım sanki…