Advertisement

 

KRİZ SİYASETİ DÖNÜŞTÜRÜYOR

Küresel finansal kriz malum, neredeyse 10. yılını dolduruyor. Bu krize yüksek borçluluk oranı ile yakalanan hazineler bu sebeple siyasilere istedikleri çözümleri üretme şansı vermediler. Hatta bir ara kemer sıkma tedbirleri dahi denendi. Bunun ekonomik yavaşlamayı daha da şiddetlendirdiği ortaya çıkınca apar topar bu daraltıcı paketler geri çekildi. Ekonomi politiğin temelleri sarsılırken siyaset kurumunun elinden alınan mali politika araçlarının yerini doldurabilecek tek aday gönülsüzce ufukta belirdi: Para politikası.
Enflasyona odaklı merkez bankaları yeni dönemi önce anlamakta ardından ise kabullenmekte zorlandılar. Bu yüzden faizler evvela gönülsüzce indirildi. Çokça enflasyon vurgusu yapıldı, hatta krizin ortasında Avrupa Merkez Bankası bir kez faiz dahi artırdı! 350 yıllık geçmişi ile dünyanın en eski merkez bankası olan İsveç Merkez Bankası dahi bu sürede faizleri sıfırdan %2'ye yükseltti. Hatta bu yüzden kendilerine 'sado - monetarist / sadist - parasalcı' yakıştırması dahi yapıldı. Geçelim.

MERKEZ BANKACILIĞI TAKİP EDİYOR

Faizleri sıfıra doğru yaklaştıran gelişmiş ülke merkez bankalarına kimi gelişenler de eşlik ettiler. Alınan tedbirler yeterli olmayınca kapitalizmin yeni aşamasını gördük. Gelişmiş ülke merkez bankaları önce kantitatif genişlemeye gittiler. Öz Türkçe ile, bilançolarını miktarsal olarak büyüttüler. Bu yeterli olmayınca kalitatif genişlemeler başladı. Bunu da kabaca 'kalitenin bozulması' olarak tanımlayabiliriz. Yani risksiz tahvillerin yerini riskliler aldı. Şirket tahvili, hisse senedi, teminatlı bono, Borsa yatırım fonu (ETF) vs. Bu, kriz tarihinde ikinci aşamaya işaret ediyordu.
Bu aşamanın sonuçlarını makro perspektiften değerlendirmek mümkün, bunu da sürekli yapıyoruz ancak benim bugün anlatmak istediğim hikaye biraz daha mikro ölçekli olacak. Yine de 'kapitalizmin ahlakı' temalı bir sonuca dayanabileceği için konuyu önemsiyorum.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) ekonomiyi canlandırmak ve bunun sonucunda tek görevi olan %2'lik enflasyon hedefini yakalamak için her ay 80 milyar euro değerinde kıymet satın alıyor. Son alınan karara göre artık bu kıymetlerin bir kısmı finans dışı özel sektör tahvillerinden oluşacak. Bu alımların yapılabilmesi için ana çerçeve şu: Şirket Euro Bölgesi içinde mukim olmalı / Banka dışı olmalı / Yatırım Yapılabilir seviyede nota sahip olmalı / Kıymet euro cinsi olmalı / Bankanın alım limitleri belirlerken uyguladığı teknik kriterleri bozmayacak kadar alım yapılmalı (tek ihraçta ya da tek ihraççıda bankanın bazı limitleri söz konusu). Buraya kadar her şey normal görünmekle birlikte sorun buradan sonra başlayacak.

KİMSENİN HAYATTA KALAMADIĞI SEKTÖR

Tarım ve kimyasal ürünler pazarında yıllardır çok büyük birleşmeler ya da satın almalar görüyoruz. Sektörün ciddi bir oligopol yapısı var ve gidişat da monopol bir yapıya doğru ilerliyor. Bu alanda faaliyet gösteren 6 büyük şirket var. Bunlar pazar paylarına göre şöyle sıralanıyorlar*:

- Syngenta

- Bayer

- BASF

- Dow Agro

- Monsanto

- Du Pont

Dow ve Du Pont 130 milyar dolara varabilecek bir birleşme planı açıkladılar. Monsanto, Syngenta'yı satın almak için 46 milyar dolarlık bir teklif yaptı ancak bu 2015 yılında reddedildi. Ardından 2016 yılında Çinli ChemChina, Syngenta'yı 43 milyar dolara satın almayı başardı. İsviçreli Syngenta'yı alamayan Monsanto ise şu günlerde BASF ve Bayer tarafından gelen 'takeover' satın alma teklifleri ile karşı karşıya. Sektörün ne kadar kıyasıya bir 'büyü ya da kaybol' mottosu içinde olduğunu şu kısa özetten fark etmek mümkün. Son gelinen noktada ise Monsanto'nun, Bayer'in teklifini 62 milyar dolardan 69'a çıkarması ile birlikte buna 'evet' demek durumunda kalacağı piyasadaki yaygın kanaat.
SİSTEMİN YENİ RUHU
Şimdi son iki paragrafı birleştireceğim. Şirket tahvili alma yetkisini de kendine tanıyan ECB pekala portföyüne Bayer bonosu da koyabilecek. Bayer, eğer ki Monsanto teklifi kabul olursa bunun hatırı sayılır bir bölümünü borçla finanse edecek. Bu borcun bir kısmı da doğal olarak bono formunda olacak. Bana kalırsa kapitalizmin sorunu burada başlıyor.
Çok düşük maliyetle merkez bankası tarafından fonlanan Avrupalı bir şirketin bu kadar hassas bir sektörde Amerikalı bir başka şirketi alması 'kapitalizmin ruhuna' aykırı değil mi? Yoksa yeni ruh bu mu...

 

* ETC raporuna göre tarım ilacı sektörü - 2013 yıl sonu