Advertisement

 

İŞLER HIZLA GELİŞİYOR

İngiltere 23 Haziran'da kararını verdikten sonra ortalığı toz duman kaplamıştı. Bu karışıklık içerisinde ayrılıkçı kamp önce kendi evlatlarını yemeye başladı. Ya da evlatlar kendi eserlerinin altında mı kaldılar demek daha doğru, bilemiyorum. Ayrılıkçı şampiyonlardan Boris Johnson sandalı ilk terk edenlerden oldu. Ulusalcı, yabancı karşıtı UKIP partisi lideri Farage ardından kendini tahliye & tasfiye etti. Başbakan Cameron elveda dedi ve İşçi Partisi lideri Corbyn bağlayıcılığı olmayan bir güven oylamasında kendi partisi içinde hüsranı yaşadı. Her ne kadar istifa etmiyorsa da gelecek onun adına da karanlık görünüyor.

Bu karmaşada 'kalalım ama yabancılara da hayır' tonunda açıklamalar yapan İçişleri Bakanı Theresa May sadece sessizce bekledi ve hoop parti liderliği payesi önüne düşüverdi. Böylesi bir zamanda ödül mü ceza mı bilmek elbette güç ancak tek rakibi Leadsom'un çekileceğini açıklamasının ardından Tory'ler artık tek adayın eline bakyorlar. Süreci çabuklaştırmak için Başbakan Cameron da hızlı bir istifa planını Monark'a sundu. Hasılı, Çarşamba akşamı Muhafazakar Parti yeni başkanı Theresa May'a selam duracak. Kendisi böyle İngiltere'nin Başbakanı unvanını da alacak. Ülkenin ikinci kadın başbakanı olacak. Aynı zamanda seçimle gelmeyen İngiliz başbakanlar -ki oranı yarı yarıya- kervanına da katılmış olacak

Yeni başbakanın birkaç tane başat sorumluluğu olacak. Lizbon Anlaşması'nın 50. maddesini işleterek AB'den ayrılık sürecini 24 ay içerisinde tamamlamak, resesyona girmesi beklenen ekonomiye destek vermek ve 2020'ye kadar partisini ve ülkesini bir arada tutarak siyasi kariyerini ülke ile birlikte ileri taşımak.

Buraya kadar her şey oldukça berrak ancak bundan sonrası için devam yolları muhtelif. İngiliz siyaseti için oldukça karmaşık bir süreç olacak. Henüz başbakan olmuş bir yönetici ülkesinin AB ile müzakere edecek ismini derhal seçmek zorunda ve ekonomi de bir yandan acilde bekleyen bir hasta gibi. Aşağıda işin ekonomik ve finansal yönlerini tartışmaya çalışacağım.

EKONOMİ YAVAŞLAYACAK

Londra, AB'ye üye bir ülke gibi davranıp aynı zamanda birçok ayrıcalığın da tadını çıkarıyordu. Ulusal parasına sahip olabilmek, finans merkezi olabilmek ve tek pazarda yer alabilmek bunlardan bazıları. Ancak çıkış sonrasında AB ile yapılan ticarette eskisi kadar şanslı olmayacaklarını tahmin ediyorum. Meseleye İngiltere cephesinden bakınca işler farklı görünebilir ancak AB içinden bir bakış bize gerçek cevabı sunabilir. Gidenlere bir mesaj vermek ve AB'nin ışıltısını korumak için birlik kendini savunmak zorunda. Bu yüzden İngiltere'nin eski şartlarına sahip olamayacağını düşünüyorum.

Bir diğer mesele finansal hizmetler kalemi olacak. Ekonomisinin 1/10'unu, ihracatının neredeyse 1/5'ini buradan sağlayan ülke büyük ihtimalle bu özelliğinin zedelendiğini görecek. yeni aday Frankfurt mu olur ya da başka bir şehir mi bilmiyorum ancak uluslararası bankaların en azından AB ile iş yapan personelini ve iş modellerini buradan taşıyacakları kanaatindeyim.

Ticari avantajını kaybedecek olan ülkenin kamu maliyesi, büyüme verileri ve finansal yapısı da bundan zarar görecek. Londra'nın gayrimenkuldeki özel yeri mutlaka korunacak ancak burada da sıkıntılar doğacağını söylemek güç değil. En azından kısa ve orta vadede tahminlerim bunlar. Uzun vadede bunun İngiltere'nin çıkarına olduğu yönündeki fikirleri de dışlamıyorum ancak tersi yönde argüman üretmenin de zor olmadığını düşünüyorum. Tabii ki İngiltere yeryüzünden silinmeyecek ancak ayrılığın olumsuz yönleri ağır basacaktır.

Burada birkaç kurumun tahminini paylaşmak isterim. Örneğin UBS türüne göre farklılaşacak olsa da gayrimenkul için %15-20'ler mertebesinde bir fiyat düşüşü öngörüyor. JP Morgan bütçe açığının önümüzdeki 2 yılda fazladan 2 puan artacağını düşünüyor. IMF 2017'de resesyon olasılığından bahsediyor. Citi enflasyonun %4'e varabileceğini düşünüyor, Deutsche Bank ise pound %10 daha değer kaybederse bunun %5'e çıkabileceği görüşünde.

PİYASALAR DURMUYOR

Olası bir uzaylı istilasında faizlerin daha da düşük kalacağı beklentisi ile piyasaların bunu olumlu karşılayabileceğini uzun zamandır savunan biri olarak piyasalardaki parti havasına şaşırmıyorum. Brexit sonrasında birçok hisse piyasası toparlayıp çıkış öncesi seviyelere döndüler bile. Bunun en büyük sebebi ise bonolardaki ralli. Keza İngiltere'nin bu hamlesinden sonra faizlerin daha da düşük kalacağı çünkü onları yukarı itebilecek cesur bir merkez bankası başkanı kalmadığı piyasaların ana senaryosu haline geldi. Buradan hareketle, düşük faizin bonoları bunun da hisse senetlerini bir süre daha destekleyeceklerini görmek güç değil ancak küresel yavaşlama tüm soğukluğu ile ensemizde ve bu da yine ilerleyen haftalarda ani stres olarak karşımıza çıkabilir. O ana kadar partiye devam.

Diğer yandan, düşük faiz ortamının gelişen ülkelere eskiden olduğu gibi tsunami şeklinde sermaye getirmediğini görüyoruz. Kısa vadeli 'turist akımlar' olsa da seküler girişler görmüyoruz. Bu da küresel yavaşlamanın herkes tarafından aynı coşku ile uzun vadeli olarak satın alınmadığını bize gösteriyor. Böyle zamanlarda altın ve arkadaşları, bakır ve arkadaşlarına karşı genelde galip gelirler. Basitçe, sanayi metallerinin ve enerjinin büyüme sevdiğini ancak altının havasız & basık büyüme ortamlarında büyüdüğünü söyleyebiliriz. Her varlık uzun bir yazıyı hak etse de burada durmak zorundayım.

Brexit, küreselleşme ve Batılı değerler için test edici nitelikte bir gelişme ve bunun getireceği düşük büyüme ortamının küresel vasatlaşmaya ivme verme olasılığını gözden kaçırmamak gerekiyor. Düşük büyümenin ilk meyvesi olan düşük faizler kısa vadede dertleri unutturmaya yetecektir. Sonrası için dünyaya gerçek politikacılar gerekecek.