Advertisement

Kredi derecelendirme kuruluşlarının 3 büyüğünden 1'i olan S&P, Türkiye'nin uzun vadeli kredi notunu beklenmedik şekilde BB+'dan BB'ye indirdi. Moody's de 1 gün önce Türkiye'nin kredi notunu olası bir indirim için incelemeye almıştı.  Moody's kararını da şurada değerlendirmiştik http://www.bloomberght.com/yorum/gokhan-sen/1897544-moodys-ne-karar-verecek

S&P Türkiye'yi diğer iki kuruluşun verdiği notun aksine yatırım yapılabilir seviyede tutmuyordu. Bu yüzden yatırımcılara giden mesaj da piyasa etkisi de sınırlı olacaktır ancak kararı irdelemekte fayda var.

RASYONEL: MANTIK AÇISINDAN

Yatırım yapılabilir seviyenin altında not verilen ülkeyi bir kademe daha indirerek kendi terminolojisi ile 'ülkenin büyük belirsizliklere maruz kalabileceğini ve ters ekonomik koşullarda yetersiz ödeme kapasitesine ulaşarak yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanacağını' ifade ediyor. Her zaman ifade etmeye çalışıyorum ancak bir kez daha tekrarlamak isterim. Bir ülkenin kredi notunu oluşturan 2 unsur var. Bunlardan biri ödeyebilme kabiliyeti, diğeri ise ödeme arzusu. Örneğin Rusya işler zorlaştığında ödememeyi tercih eder. Türkiye Cumhuriyeti ise Düyun-i Umumiye kurulup Osmanlı'nın borçlarını dahi öder. Bu farkı gözetmemek olsa olsa bilgisizlikten kaynaklanabilir. Bilgi olmadan kurulan görüşün de temelleri sorgulanır.

S&P'nin gerekçesinde sunduğu bir cümle oldukça dikkat çekici. Hafta sonu yaşanan kalkışmanın politik kutuplaşmayı artırdığını ifade ediyorlar. Mantık açısından bakınca bu ifade yanlış. Topa tüfeğe medyası ile karşı koymuş, halkı tankın önüne yatmış ve siyasi partileri birlikte mecliste bombalanmış bir ulusun daha da ayrıştığını söyleyemeyiz. ÖSS'de olsa bu metinden bu sonuç çıkmazdı. Notu kaleme alan kişi ÖSS'de dahi bir soruyu yanlış cevaplamış olacaktı, kaldı ki ülke notu verebilsin. Neyse...

BEKLENTİLER: EKONOMİ AÇISINDAN

Kurumun başlıca endişelerinden biri de azalacak sermaye akımlarının ve yavaşlayan reform iştahının büyümeyi aşağı çekmesi. Aslına bakılırsa bu haklı bir endişedir. Yıllık %4 civarında büyüyen ülkemizin şu an itici gücü yurt içi nihai taleptir. Özel yatırımlar çeyreklerdir aşağı gitmekte ve faize hassas olmayan şekilde davranmaktadır. Bu da faizlerin seviyesinden ziyade başka temel problemlere ait bir konu. Mültecilerin katkıları ve asgari ücret artışı gibi iki geçici & güçlü faktör gelecek yıl etkisi azalacak şekilde faydalı olacaklar. Bir yandan da son olaylardan sonra iyiden iyiye umudunu kaybetmiş turizm sektörünü anmamız gerekiyor. Turizm kaynaklı gelir kaybımız tahminen 10 milyar doları aşacak. Kamudaki büyük göç hareketi de bürokratik engellerden ötürü iş akışında yavaşlamaya sebep olabilir. Alt alta yazdığımızda ekonomik büyümeye ilişkin risklerin arttığını söylemek mümkün.

Tüm bu riskleri saydıktan sonra, Türkiye'nin kredi notunun zaten bunları barındırdığını düşündüğümü not etmem gerekiyor. Risklere dikkat çekenler unutmamalıdır ki kredi notu tüm bunları kapsayacak biçimde verilir. Bir şirket kötü performans gösteriyor olabilir, onu satın almak istediğinizde düşük fiyat ödersiniz ve ucuza alırsınız. Bunun yerine şirketi batık olarak görmezsiniz. Kısaca, her şeyin bir ederi vardır. Bu yüzden riskleri sayarak not indirimini rasyonalize etmek tam olarak gerçekle örtüşmez.

ŞİMDİ VE SONRA

Tüm bu ifadelerimden yola çıkarak, S&P'nin haklı endişeleri olduğunun hakkını teslim etmek isterim. Diğer yandan, metodolojik olarak bazı hataları olduğunu ve Türkiye senaryosunu yanlış bir mantık üzerine inşa etmiş olabileceğini düşünüyorum. Asıl itiraz ettiğim ve bana kalırsa tartışmaya en az açık nokta kurumun aceleci tavrıdır. Zaten spekülatif olan ülke notunu, siyasetin gelişmelere cevabını izlemeden ve toplumsal barışın nasıl tesis edileceğini görmeden bir kademe daha indirmek önden-belirlenimci bir yaklaşıma işaret etmektedir. Krizden sonra rating kuruluşlarının da kendilerine çeki düzen verdiklerini bilmeme rağmen yine de bu pro-aktif tarzı aşırı bir tepki olarak okuyorum. Üstelik not indirimi öncesi ekonomi yönetiminden bir kişi ile bile irtibat kurulmamasını garipsiyorum.

Sonuç olarak, yanlış olması muhtemel bir kararla karşı karşıyayız. Yapılması gereken toplumsal barışı berkitmek, reformlara hız vermek ve demokratik kurumları güçlendirmektir. Böylece kimin yanlış karar verdiği kesinleşecektir. Aksi halde kötü bir tahmincinin başarı hanesine bir çentik atılmış olacak.