Advertisement

Son günlerde sovereign wealth fund ya da Türkçeleştirmek gerekirse 'varlık ya da refah fonu' hakkında açıklamalar geliyor. İçerik henüz kamuoyu tarafından tam olarak bilinmiyor ancak bu cins fonlar Türkiye'de pek tanınmadığı için kendimce katkı vermek istedim.

FONLARA GENEL BAKIŞ

Yaygın inançla, cari fazlası olan ya da doğal kaynağı olan ülkelerin tasarruflarını değerlendirmek üzere kullandıkları bu fonlar son yıllarda pek moda. Birkaç Arap, Asya ülkesi ve Norveç gibi son derece zengin ülkelerin sahip olduğu bu fonlar birçok işe yarıyor ve kamu adına getiri yaratıyor. Şimdi bu yaygın inancı biraz sorgulayıp ardından da neler olup bittiğine bakalım.

Yanlış bilinenin aksine refah fonları sadece emtia satan, cari fazla veren ya da gelişmiş ülkelerde olmazlar. Bütçe fazlası da bir şart değildir. Brexit sonrası %5'lere varan bütçe açığı beklenen İngiltere 150 milyar pound büyüklüğünde birkaç fon için düğmeye basmış durumda. Avrupa ülkeleri deseniz Maastricht kriterlerinin yanından geçmiyorlar. Terimler cinsinden ifade edersek, milli gelirlerinin %3'ünü aşan oranlarda bütçe açıklarına imza atıyorlar. Peki emtia satanlarda durum nasıl? Örneğin Suudi Arabistan ve Azerbaycan petrol fiyatlarındaki düşüşler sebebiyle çift haneli bütçe açığı veriyorlar. Bütçe meselesini geçebiliriz...

Bu fonların varlık büyüklükleri 7 trilyon doları aşmış durumda ve sadece 2005'ten bu yana 40'tan fazla benzer fon kurulmuş durumda. Moda mı trend mi bilemem ancak dünya uzun süredir bu realiteye aşina. Ayrıca dünyanın 40'tan fazla ülkesinde bu fonlar aktifler. Bu ülkeler arasında Ekvatorla Gine'den Moritanya'ya, Gana'dan Trinidad & Tobago'ya kadar birçok ülke var. Ülkemizin klasmanında olan Güney Afrika, Brezilya, Endonezya gibi ülkelerde de bu fonlar kurulu.

'Ama Brezilya'da petrol, maden var' itirazlarını duyar gibiyim. Sadece buna bağlı olmayan Brezilyalı fonlar var. Yani fona giren varlıklar buradan gelen getirilerden oluşmuyor. Bambaşka yerlerden fona aktarılıyor. Buradan hareketle, sanırım bu fonların kaynakları neler olabilir sorusuna geçmek mümkün. Açıkçası aklımda 10'a yakın kaynak var ancak makul olan birkaç tane yazmak isterim. Özelleştirme gelirleri, kamu transferleri, kaynakların menkul kıymetleştirilmesi, tasarrufların aktarımı ve emeklilik fonları bunlardan bazıları. Türkiye'de emtia geliri ya da cari fazla yok ancak diğerleri mevcut.

FONLAR NEDEN MODA

Özellikle 2000’li yıllarla birlikte sermaye akışlarının artması ve piyasaların sıklıkla risk on / risk off şeklinde hareket etmesi ile birlikte her ülkede ulusal bir duruş gerektiği anlaşıldı. Kısa vadeli sermaye hareketleri döviz kurları üzerindeki oynaklığı artırıyor ve ülkelerin elinden fazlaca bir şey de gelmiyordu. Üstelik dış ülkelerin zenginliklerinden yararlanmak ya da sermayenin girmeyi kabullenmediği alanlarda öncü olmak isteği de hasıl oldu. Bu ve bunun gibi çokça neden ülkeleri bu fonlara itti. Emtia üreten ya da cari fazla üreten ülkeler içinse hayat getirileri en çok yapmak zorunluluğu yüzünden zorlaşmıştı. Sadece ülke tahvillerine yatırım yapmak küresel zenginlikten alınabilecek potansiyel karı kısıtlıyordu. Bu yüzden fonlar kuruldu ve sayıları arttı.

 Her fonun farklı bir yöneticisi olduğu gibi fonların amaçları da değişebiliyor. Altyapıyı desteklemesi için kurulan da var, yeni kurulan şirketlere destek atması için kurulan da. Denge mekanizmaları üretmek, siyasi ve ekonomik şoklara karşı dalgalanmaları azaltmak, tasarrufları doğru değerlendirmek gibi çokça sebep saymak mümkün. Emtia gelirlerindeki dalgalanmaya karşı çözümler üretmek ve nakit akışını doğru yönetmek diğer sebepler arasında. Örnek alınacak evrenden çıkan mesaj bana kalırsa oldukça net: Kendi sebebini yaratabilirsin.

 TÜRKİYE MODELİ

Türkiye, tahminen orta gelir tuzağına yakalanmış ve kaliteli & sürdürülebilir büyümeyi yakalamaya çalışan büyükçe bir gelişen ülke. Bunu G20 içindeki yerinden ve son yıllarda kalitesi düşen ve azalan büyüme oranlarından okumak mümkün. Buna karşı yapısal çözümler üretmek zorunda. Bunlar elbette ki adalet sistemini sağlamlaştırmak, darbe teşebbüsüne karşı gösterilen dayanışmayı daimi kılacak tedbirleri almak gibi esaslı programlar sayesinde çözülmelidir. Diğer yandan bu yollar, ülkenin modern ara çözümlere ya da destekleyici belli başlı programlara sahip olmaması gerektiği anlamını taşımaz. İşte varlık fonu bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Konu çok uzun ve belki üzerinde daha fazla kalem oynatmayı, mikro tartışmalara görmeyi gerektiriyor ancak yine de geniş ölçekten yazmaya devam etmek isterim. Altyapı projelerini bu yolla finanse etmek, start-up şirketlere başlangıç sermayesi koymak, piyasalarda denge mekanizması rolü oynamak, gerektiğinde yurt dışı varlık almak ya da tasarrufların daha yüksek getiriler yaratmasını sağlamaya çalışmak neden yanlış olsun? Dünyadan onlarca örnek anlattım. Kaldı ki Türkiye bu alanda bir ilk de olabilirdi. Bu mutlaka fikrin kötü olduğu anlamına mı gelir? Bugün Japonya Merkez Bankası milli hasılasının %80'ine varan ölçüde varlık biriktirebiliyor ve ülkede hala aynı milli hasılanın %6'sı kadar mali tedbir açıklanabiliyorsa, üstelik bu piyasalar tarafından normal karşılanabiliyorsa Türkiye'de bir fon kurulması beni hiç rahatsız etmez. Bilakis, nasıl daha iyi ve etkin hale getirebiliriz, aklıma gelen bu olur. Bu yazının sebebi de budur.

Fesi, Latina alfabesini ilk fırsatta yadırgadık; refah fonuna karşı da aynı tavrı koymamıza gerek yok. Elbette ki fonun kriterleri, şeffaflık ilkeleri, başarı ölçütleri olmalı. Ancak bunlara gelmeden sadece birazcık araştırma yaparak önce bu fikrin mümkün olup olmadığına rasyonel yöntemlerle karar vermeliyiz. Ardından kuraları koyabiliriz. G20 içinde ulusal fonu olmayan ender 1-2 ülkeden biri Türkiye. Benzer fonlara sahip 40'tan fazla ülke içinde de milli hasıla olarak oldukça yukarılarda. Yeter ki düzgün bir rota çizelim, gerisi kolaylıkla gelecektir.