Advertisement

Normal zamanlarda olsak belki de çok daha uzun uzadıya konuşulacak bir konu, yüz yıllık gündemi birkaç aya sığdırdığımız için hak ettiği ilgiyi göremiyor ancak biz elden geldiğince konuyu tartıştırmaya ve kendimiz de tartışmaya çalışıyoruz. Bu yazıyı da süren tartışmalara bir katkı olması ve konuya hala uzak olanlara bir yardımı olması amacıyla kaleme alıyorum.

Zorunlu emeklilik olarak lanse edilince vatandaşların derhal negatif tepkisini çeken ancak otomatik katılım dendiğinde bir parça daha ilgi uyandıran bu sistem 45 yaşın altında olan her ücretli çalışanı yakından ilgilendiriyor. Sistem 1 Ocak 2017'de devreye girecek.

14 milyonu işçi, 3 milyonu memur olmak üzere toplamda 17 milyon vatandaş ücretli çalışıyor. Bu vatandaşlar içinden 45 yaş altında kalanları alıp, bunların içinden de sistem yürürlüğe girdikten sonra kalmakta gönüllü olacakları aldığımızda sayının 6 milyon civarında olması bekleniyor. Sosyal Güvenlik Kurumu istatistiklerine göre çalışanların ortalama brüt maaşları 2.500 TL civarında. Her çalışanın brüt maaşının %3'ü kadar katılım payı ödeyeceğini biliyoruz. Bu durumda çalışan başına 75 TL her ay ortalama olarak birikiyor olacak.

BES'te olduğu gibi yatırılan tutarın %25'i devlet tarafından da çalışanın hesabına yatırılacak. Katılımcı 10 yıl ve 56 yaş kutucuklarını doldurabilirse bu katkının tamamına sahip olacak. Sistemden ne kadar geç çıkarsa katkının o kadar fazla yüzdesine hak kazanacak. Bunlara ilave olarak, sistemde kalanlara 1 yılın sonunda 1.000 TL bonus ve emeklilikten sonra toplu para almak yerine maaş seçeneğini tercih ederse tüm brüt birikimi üzerinden %5 ek katkı daha gelecek.

DÜNYADA BES

Açıkçası her yeni sistemi konuşurken dünya örneklerini araştırmakta fayda var. Birileri önceden düşünmüşse faydalanmak ve ilham almanın sakıncası yok. Hele ki sanat ya da fikir önderliği gibi özgün olmaktan sebeplenen işlerle uğraşmıyorsanız. Doğru ölçü elbette ki birikimi yerelleştirmekten geçecektir. Ancak önemli olan işlerin doğum aşamasında yıpratılmasını önlemek ve sağlam bir mantıki zemin oluşturmaktır.

Türkiye'de otomatik katılımın varsayılan sayıda kişi ile devreye girmesi durumunda ilk yılın sonunda 11 milyar TL'den fazla birikim yaratması ve ardından her yıl 6-7 milyar TL'lik katkı sunması beklenir. Bu durumda 5 yılın sonunda sistemde sadece buradan gelen 40 milyar TL’lik birikim ve BES sisteminde birikecek tutarı topladığımızda 100 milyar TL'lik tasarruf büyüklüğüne ulaşacağımızı görüyoruz. Bugünün verileri ile bu, tasarruf oranının kabaca 3 puan artacağı anlamına geliyor. Oldukça önemli. Dünyada emeklilik fonları sektörünün milli gelire oranı ülkemizin 2-3 katından başlıyor. Buradan bakınca atılan adımın ne denli önemli olduğunu sanırım söylemeye gerek yok.

Mikro değerlendirmede ise vatandaşın aklında soru şu: Neden zorunlu? Dünyada da böyle yapılıyor da ondan. Vatandaşları kendileri ve makro dengelerin selameti için biriktirmeye teşvik etmenin başka bir yolu yok. Başka türlü ifade etmek gerekirse, bu da etkili bir yöntem. Birçok ülkede benzer hatta daha katı sistemler var. Tasarruf periyotu boyunca sistemden çıkış yapılamayan ülkelerden sadece ev alırken başınızı alıp gidebileceğiniz ülkelere kadar birçok zorlayıcı tedbirlerle karşılaşıyorsunuz. Ancak hala kararlı iseniz tabii ki çıkıp gitmek ya da ödemeleri dondurmak mümkün. Aynen burada olduğu gibi.

Gerek makro gerekse de mikro perspektiften bakınca, vatandaşın tasarruf etmesi amacıyla kurulan bu yapı ve etkileri dünya ile benzeşiyor.

360 DERECE BAKIŞ

Türkiye'de sermaye piyasalarının derin olmaması ve toplam tasarrufların düşüklüğü varlık fiyatlarının oynak olmasına yol açıyor. Sermaye akımlarının kıt olduğu zamanlarda faizlerdeki düşüşün kredilere yansımasını kaynak eksikliği sebebiyle zayıf kaldığına şahit oluyoruz. Tüm bunların toplamı olarak dünyadaki risk on / risk off modunun ülkemizde derinden hissedildiğini ve politika yapıcıların birçok finansal göstergede düşük etki alanına sahip olmasına yol açıyor. Tasarrufları artırmanın tüm bu hastalıklara merhem olacağı açık. Atılan adımın yapısal bir soruna çözüm bulacağını ve önemli bir reform olduğunu düşünüyorum.

Türk vatandaşlarının tasarruf bilincinin artacağını, geleceğe dair güvenlerinin yükseleceğini ve uzun vadeci bakış ile dünya görüşlerinde de değişiklikler olabileceğini değerlendiriyorum. Finansal okur yazarlığın artması, bireylerin piyasa ekonomisinin işleyişine dair meraklarının oluşması gibi pozitif etkenlerin de yurttaşların daha fazla vergi yükümlüsü & birikim / fon sahibi gözünden olayları değerlendirmelerini sağlayacaktır. Bu sayede, siyasi söylemde popülizm yerini yer yer kapitalist görüşlere bırakmak durumunda kalacaktır. Bunu olumlu olarak düşünmemiz gerekiyor.

Tüm bunlar olurken riskleri de adlı adınca konuşmak ve şimdiden önlem almak gerekiyor. Vatandaştan 'otomatik' etiketi ile toplanacak fonlar oldukça 'manuel' bir emek harcaması sonunda kazanılmakta ve harcanan her birim emek insanların geleceklerini inşa etmeleri yolunda kerhen tasarruf edilmektedir. Bu yüzden, getirisi olmayan alanlara bu tasarrufları kaydırmak ya da belirsiz sonlu yatırımlara imkan vermek en başta kaçınmamız gereken risklerden biridir. Hangi plan ya da yatırım ürünü olursa olsun piyasa koşullarında risk ve getiriyi vaat etmeli ve belirli aralıklarla makul ölçütlerle denetlenmelidir. Otorite eğer yukarıda saydığım ekonomik ve finansal katılıkları aşmak istiyorsa bunun en iyi yolu fonları en etkin şekilde ve getiri amacıyla aloke etmektir. Efektif olarak kullanılmayan fonlar zaten istenen dönüşü de katkıyı da sağlamayacaktır. Finansal piyasaların en önemli ayaklarından biri olan bu sistemin 'ölü doğmasını' hiçbirimiz istemeyiz.

Bu yüzden, sistemde değerlendirilecek fonların kimler tarafından + hangi şartlarda + nerelere yatırılarak büyüyeceği bir an önce açıklanmalı ve dünya örnekleri ile yarışır kalitede olmalıdır. Ayrıca sisteme giriş / çıkış gibi konulardaki muğlaklıklar gidermeli ve 'yol üstünde çözümlere' mahal vermemeliyiz.

Bu yapısal reformun ülkemizin makro ekonomik sağlamlığına yıllar içinde önemli katkı sunacağını düşünüyorum. Konunun değerlendirildiğinden eminim ancak iş verenlerin vergi avantajları ile çalışanların katkı paylarına belli bir yüzde ile destek vermelerinin sistem için güzel bir tatlandırıcı olabileceğini ve hesap edilen katılımı da yukarı çekebileceğini hatırlatmak isterim.

gsen@bloomberght.com