Advertisement

Avrupa denince ilk akla gelen ülke birçok kişi için Almanya. Alman politikasında ne olduğu merkez ve periferiyi ilk elden ve güçlü şekilde etkiliyor. Uzun bir stok analizi yerine son dönemdeki rüzgarı ve onun son marifeti olan seçim başarısını kısaca irdelemek istiyorum.

AfD (Alternative Für Deutschland) Partisi Almanya'nın yükselen trendi. Avrupa'nın temsil ettiği hemen her değere karşı. Küresel yavaşlamadan ve AB'nin içinde bulunduğu her türlü sorundan beslenen popülist bir parti. AB'ye karşı. Mültecilere tümden karşı. Euro'ya karşı. Yunanistan'ın kurtarılmasına da karşı. Hatta ilk olarak buna karşı.

Çok değil, 3 yıl önce Yunanistan'ın ekonomik olarak kurtarılmasının Almanların parasıyla yapılmasına karşı çıkan bir ekonomi profesörü olan Bernd Lucke ve arkadaşları tarafından kuruldu parti. Kısa sürede bölgesel seçimlerde Yeşiller ve 'sol' kadar oy aldılar. Sandık çıkış anketlerinden anladığımız kadarıyla verilen oyların önemli bölümü protesto amaçlı olsa bile 3 yıl içinde katedilen mesafeyi küçümsemek doğru olmaz.

KISA TARİHİN OLUŞTURDUĞU KÜNYE

AfD ne söylüyor? Başta belirttiğim gibi, güncel olan ve karşı çıkılabilecek her ne varsa AfD orada. Doğum kontrolüne karşı çıkıp oy toplamak serbest. Düzenli ve geleneksel aile vurgusu yaparak taraftar toplamak da onlarda gerekirse Nazi söylemine yaklaşmak da. Alman seçmenden oy almanın baş şartı olan Hristiyanlık vurgusunu burada bulabilirsiniz. Ancak asıl nemanın son zamanların geçer akçesi olan yabancı düşmanlığından ve özelde de İslamofobi'den geldiğini görüyoruz. Partinin kısa sürede geliştirdiği retoriğin ne kadar popülist olduğunu bir çırpıda fark ediyorsunuz. Euro karşıtı bir ekonomik bilgelik ile dünyaya gelip ardından mültecileri ülkeden kovmaya, bunu yaparken de tüm uç fraksiyonlar ile işbirliğine gitmeye açık bir parti. O kadar açık ki parti kurucusunun PEGIDA (Anti İslamcı bir akım) sempatizanı bir grup tarafından gönderildiğini görüyoruz. Parti içi popülizm önce kendi kurucusunu yemiş...

SON GELİŞMELER CAN SIKICI

AfD'nin bölgesel seçimlerdeki iddiası öyle bir noktaya vardı ki Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkede haberler yapıldı. Haber şu: AfD, Şansölye Merkel'in seçim bölgesi olan Mecklenburg-Vorpommen'de Hristiyan Birlik Partisi'ni (CDU) geride bırakarak eyaletin ikinci partisi oldu ve %21 oy aldı. Fransa'da Ulusal Cephe, Hollanda'da Özgürlük Partisi, Avusturya'da Özgürlük Partisi gibi aşırı sağcı gruplar sonuçları kutladılar ve AfD'ye sevgi mesajları gönderdiler. AfD içerideki başarısını kıta çapındaki benzerleriyle paylaştı ve toplumun geniş kesimlerine bir mesaj yollamış oldu. Geliyorlardı.

Şimdi sorulan soru oldukça basit ve iyi bir cevabı hakediyor. Acaba AfD genel seçimlerde benzer bir performansı gösterir mi? Dolayısıyla AB ve çevre ülkeler tehdit altında mı?

BAZI GERÇEKLER

Avrupa, gerek kıtadan yaydığı medeniyet gerekse de sunduğu Batılı değerler bütünü ile hala çağdaş normları belirleyen aktör durumunda. Son yıllarda ekonomik tıkanmışlık sebebiyle bu apoletler büyük zararlar görmüş olsa da elimizdeki en iyi malzeme bu. Bu bakımdan, AB'nin sağlığı bizim gibi ülkeler için oldukça kritik. En azından bu realitenin ötesine ilişkin ciddi bir zihin egzersizimiz yok.

Almanya'da Merkel'in mültecilere ilişkin takındığı yapıcı tutum ve ülkesinin yürüttüğü politika önemli. Diğer tarafta duranları gördükçe işin önemi bir kat daha artıyor. Peki Merkel, dolayısıyla CDU ve mültecilerin kaderi ve en kısa yoldan AB projesi tehdit altında mı?

AfD oylarının dağılımına baktığımızda her yaş grubundan insanın olduğunu görmek mümkün. Ne var ki kozmopolit habitatlarda ve refahın yüksek olduğu bölgelerde bu çiçek açmıyor. Bir arada yaşama kültürü olan insanlar ve yüksek gelirli Avrupalılar AfD'ye inanmıyorlar. Mecklenburg-Vorpommen'in yapısını incelediğimizde buranın düşük nüfuslu, işsizliğin Almanya ortalamasının neredeyse 2 katında seyrettiğini ve yabancıların seyrek yaşadığı bir eyalet olduğunu görüyoruz. Buradan elde edilen çıktıyı hem AfD profiline uygun hem de protesto etmeye yatkın olarak nitelemek mümkün. Bu bakımdan eyalet örnek bir nüfus kümesi olmayabilir.

Ülke geneline baktığımızda, son anketler Eylül 2017 genel seçimleri öncesinde hala AfD'yi oldukça gerilerde gösteriyor. CDU anketler %30'a yakın ilgi görerek hali hazırda 3 AfD büyüklüğünde. Üstelik herhangi bir siyasi oluşum AfD ile işbirliğine gitmeye yakın değil. Alman seçmenin 2. Dünya Savaşı'nın ardından aşırı sağa prim vermediği bir gerçek. Her ne kadar bu son yıllarda sarsılmaya başlamış olsa da.

Öte taraftan, yukarıda saydığım başka AB ülkelerinin partilerinden gelen destek ve kıta geneline yayılan bu ürkütücü dalga partinin güvendiği noktalar. Brexit örneğinde olduğu gibi Avrupalının yabancı düşmanlığına ve onun peşine bağlanabilecek safsatalara inanmaya meyilli olduğunu parti biliyor. Tüm bunlar yukarı yönlü bir sürpriz yapması için AfD'ye cephane sağlıyor.

BİZİM İÇİN - SONUÇ YERİNE

Türkiye'nin AB ile harika bir yol arkadaşlığı olduğunu söylemek epey güç. Suçun taraflarca taksimini yapmak değil amacım. Tamamen sonuç odaklı bir bakış açısı ile gidiyorum ve gördüğüm tablo net. AfD ile ortada bir yol arkadaşlığı kalmayacaktır. Bu sebeple en azından söylemde kucaklayıcı siyasete hem bizlerin hem Avrupalı vatandaşların ihtiyaçları var. Yabancı düşmanlığının yükselmesinin getireceği korumacı politikalar kıta çapındaki para politikalarını tamamen naçar kılacaktır. Devamında ticaret savaşlarına ve belki -bu yüzyılda dil varmıyor ancak- ülkeleri topyekün savaşa itecektir.

AfD'nin ve benzer siyasi hareketlerin elde ettikleri siyasi başarıları oldukça doğal karşılıyorum. Avrupa'da kamu borçları milli gelirlerin ortalama %90'ına dayanmış,  bugünlerin refahı önceki 10 -20 yılda peşinen tüketilmiş durumda. Şimdiki nesil ise para politikalarını sermaye yaparak ve biraz da geçmişin şanlı mirasını katık ederek bir gelecek inşa etmek zorunda kalmış. Bu zorlu mücadele devam ederken bunun siyasi yansımaları olması pek doğal. İşte bu ve benzer partilerin bu konjonktürden yararlandıklarını görüyoruz. Ancak 'düzen partileri' diyebileceğimiz güçler hala iş birliğine açıklar ve kısa vadeli dinamiklerde hala bir değişiklik yok. Rahatlayabiliriz. Yine de uzun vadeye yayılma riski olan bu tehlikeye karşı rahat hissetmemeliyiz.

Toparlamak gerekirse, dalgalar var ancak hala kıyıda ve emniyetteyiz.

gsen@bloomberght.com