Advertisement

TÜRKİYE KENDİ SIKLETİNDE YARIŞMIYOR

Türkiye, malumunuz oldukça büyük bir ülke. 79 milyon vatandaşın yaşadığı, son verilere göre 860 milyar dolarlık bir ekonomi. Ancak ne var ki sermaye piyasaları ülkenin boyuna göre oldukça kısa.

Amerika'nın S&P 500 Endeksi'ndeki şirketlerin değeri 20 trilyon doları aştı, ülkenin milli hasılası ise 18 trilyon dolar. Çin'de ekonomi 11 trilyon dolara koşarken sadece Şanghay Bileşik Endeksi'nin piyasa değeri 5 trilyon dolara yakın. 2015 yılında örneğin, bizdeki halka arzlar ne yazık ki Balkanlar ile rekabet edebilecek sayıda ve büyüklükte. Oysa ki bizim sıkletimiz bambaşka.

Buna rağmen bizim Borsamızın değeri 50 milyar dolarda geziyor.

2000-2013 arasında gelişen ülkelerde özel şirketlerin ihraç ettikleri tahvil sayısında ve büyüklüğünde bir patlama yaşandı. Toplam 2,2 trilyon dolar büyüklüğünde özel sektör tahvili ihraç edildi. Türkiye'de ise anlamlı sayılara ulaşabildiğimiz 2011-2016 yılları arasında 350 milyar TL cinsinden toplam ihraç gördük. Ak Yatırım raporuna göre ÖST Stoku / Devlet İç Borç Oranı ya da ÖST Stoku / Milli Hasıla Oranı gibi rasyolarda 3 ve 9 kat gerideyiz.

Bono ve hisse senedi türev ürünlerinde de geride olduğumuzu söylemem gerekir.

Bunların her biri başlı başına önemli bir konu ancak benim hedefim farklı olduğu için sayıları vererek geçiştiriyorum.

Hedefim, sermaye piyasalarını kısaca gözden geçirmek ve hayallerimize kavuşabilir miyiz yoksa hayal etmeye devam mı ederiz bunu anlamak.

YOLCULUK NEREYE?

Türkiye'nin İstanbul Finans Merkezi gibi önemli bir vizyonu var. Buna ulaşmak için zorlu yollardan geçmek gerekiyor. Hukuki altyapıyı sağlamak, gerekli yasaları geçirmek, teknolojiye yatırım yapmak, ekonomi basınını hazırlamak, yatırım ortamını iyileştirmek, tasarrufları artırmak, finansal okur yazarlığı artırmak ve yerli & yabancı sermaye çekmek bunlardan bazıları.

Bu konuların bir alt maddesi olarak da sıklıkla gündeme gelen İslami Finans konusunu da gelişmesi gereken alanlardan biri olarak sayabilirim. Oldukça önemli, keza burada hem coğrafi hem de kültürel olarak bir potansiyel var. Ancak harekete geçirebilmek için çaba sarf etmek gerekiyor.

Peki tüm bu alanlarda ne kadar mesafe kat ettik? İnşaatçılar için durum fena değil, gördüğüm kadarıyla onlar arazileri ve binaları hazır ettiler. Ancak içini dolduracak 'finans ahalisi' henüz ortada yoklar.

Demek ki niyet beyanını takiben fazlaca bir yol alamadık.

TEMEL İKİ UNSUR

Yukarıda birçok madde saydım. Bunları yapmak elbet saymaktan uzun sürecek. Ancak gidilecek yol da işaretlenecek kutular da kabaca bunların yanında yöresinde bir yerde.

Bana göre, finansal piyasaları -bizim ülkemiz özelinde- derinleştirmenin yolu öncelikle refahı artırmaktan, ardından insanımızı eğitmekten ve bilgi üretecek & yayacak insan gücünden geçiyor.

Türkiye'nin tasarruf oranı hala düşük. Alınan tedbirler var ancak bunlar zaman alacak gelişmeler. Emeklilik sisteminde yaşananlar oldukça önemli reformlar, her ne kadar uygulamasını eksik gedik yapabilsek de. Ancak iş bilgiyi yayacak personele ve insanların eğitimine geldiğinde durup düşünmeliyiz.

Yazdığı rapor suç teşkil eder mi endişesi taşıyan bir analist ister istemez geri çekilecektir. 'Karamsar yazma' diye telkin edilen bankacı yazmamayı tercih edecektir. Sonra Türkiye ile ilgili bilgileri Londra'daki 23 yaşındaki Hintli bir trader'in yalan yanlış raporundan okuyunca hiç üzülmeyelim. Garanti Bankası 3 milyar TL'den büyük bir payı BBVA'ya sattığını bir akşam üstü açıkladığında kaç kurumdan ne kadar doyurucu bilgiyi hangi saatte alabildiniz? Bundan büyük hikaye kaç defa olabilir? Oysa o saatte ABD'de endeksler açık ve Türkiye ETF'i işlem görmekteydi... Dünyadaki kayıp oranlarında faaliyet gösteren kaldıraçlı işlemler sektörünü bitmeye yaklaştıran tebliğden sonra binlerce yetişmiş veya yetişmek üzere istihdam edilmiş sektör çalışanı şimdi farklı sektörlere dağılacaklar ya da işsiz kalıp atıl bekleyecekler. Eldeki kıt insan kaynağı da böylece ziyan olacak ne yazık ki.

Doğru analizi servis edip yatırımcıyı sermaye piyasalarının temeli olan 'bilgi' ile donatamayacaksak ve bunu yapabilecek insan kaynağını etkin kullanamayacaksak işimiz daha da zor olacak.

İnsan ve bilgi...