Advertisement

Türk sermaye piyasaları bir türlü istenilen derinliğe ulaşmadı. Piyasalar milli hasıla seviyemize kıyasla güdük ve ilgili sektörlerde çalışan personel sayıları da düşük kalmaya ve hatta sürekli eksilmeye devam ediyor.

Kurumlar sermayelerinden para kazanıyorlar ya da Borsa ralli yaparsa kurtaj geliri kaydediyorlar. Piyasaların durgun olduğu ortamlarda ise risk, kurumlar adına ve doğal olarak o kurumların çalışanları adına hala sürüyor.

Gayrimenkul sertifikası gibi araçlar, otomatik katılım gibi kendinden tasarruf ettirici değişiklikler olumlu. Ne var ki finans merkezi yapmaya çalıştığımız memleketimizde kaldıraçlı işlemlerin bir gecede bıçak gibi kesilmesi, halka arzlarda düşük yoğunluklu arz listesi gibi konular ise piyasanın gelişmesini engelliyor.

MIFID II HAYATI DEĞİŞTİRECEK

Markets in Financial Instruments Directive II olarak açılan MIFID 2, Avrupalı regülatörlerin son bombası. 1.000 sayfalık dokümanı okuması da yorumlaması da oldukça güç ancak birkaç ana fikirden yola çıkarak önemli değişiklikler getireceğini görüyoruz.

AB'li düzenleyicinin finansal el kitabı ya da finans piyasalarında iş yapma rehberi olarak anabileceğimiz bu değişiklikler kitabı alım/satım işi ile alakalı servisleri paralı hale getirmeyi umuyor.

Örneğin sabah işe giderken cep telefonunuza gelen 'X kurumundan sabah postası' ya da 'y kurumundan günaydın' temalı bilgilendirici e-postaları artık ücretsiz okuyamayacaksınız. Keza düzenleyici, kurumun müşteriyi kendine bağlamak için gönderdiği bu materyalleri para ile satmasını istiyor. Yok eğer ücretsiz olacaksa bu kez de içinde sizi ayrıştırıcı ve katma değerli bir bilgi olmasın istiyor. Örneğin Kuzey Kore ve ABD arasındaki gerginlik altın piyasaları için pozitif olacaksa bunu yazmamanızı istiyor. Yazıyorsanız da bunu okuyacak kişi ücretini ödemeli.

Bu düzenleme sonrasında araştırma bölümü barındıran kurumlar ne yapacak? Belki telefon başına ücret alacaklar, kimileri analistlerini paketleyip bir 'premium paket' sunacak. Kimi stratejistine ayrıca ücret talep edecek. Bunun gibi dinamik ve karmaşık bir fiyatlama olacak. McKinsey gibi kurumlara göre araştırma için ödenen bütçeler azalacak, Bloomberg haberine göre buradaki düşüş 300 milyon dolarlara varacak ve sektör daralacak.

TÜRKİYE'DE DURUM

Ülkemizde yabancı yatırımcıların hisse trading içindeki payı %20'ler civarında. Takasta saklanılan hisse oranı olarak ise %65'in üstünde. Bonoda sahiplik %20, trading içindeki yabancı payı ise oldukça yüksek durumda. Bonoda işlerin önemli bölümü yabancı menşeli bankalar tarafından geçtiği için borsa tarafına odaklanacağım. Ayrıca anlamlı bir bono araştırma hizmeti veren yerli kurum olmadığı için yine araştırma için de borsa tarafına odaklanmak daha doğru.

Sermaye piyasalarının gelişebilmesi için ve farkındalık yaratabilmek için elden geldiğince mikro sorunlara kadar eğilmeye çalışıyorum. Bu sorun pek mikro olmamakla beraber, özellikle yabancılar ile iş yapan ICM (Uluslararası Sermaye Piyasaları) bölümü barındıran ve büyük, yabancı müşteriler ile çalışan kurumları etkileyecek. Aslında sert fiyat hareketlerini sürükleyen kurum ve yatırımcılar da bunlar olduğundan piyasadaki fiyatlama mekanizmasını da etkileme potansiyeli olabilir.

Karışıklık şöyle olacak. Kurumlar araştırma hizmetine ayrı, işlem başına ayrı ücretler ödeyecekler. Oysa ülkemizde bu ikisi genellikle birlikte fatura ediliyor. Diğer yandan, sizden ücretsiz rapor alıp bunu paraya çeviren kurumlar daha sonra size bir çek gönderiyorlar ya da işlemi sizden geçiriyorlar. ICM bölümleri böyle para kazanıyorlar. Şimdi MIFID araştırmaya ayrı, trading'e ayrı para ödeme gerekir diyor. Bu durumda lokal sayılan kurumlarımızın gelirlerinde ister istemez sert düşüşler yaşanabilir.

Yabancı kurumlar artık Polonya, Güney Afrika ve Türkiye gibi ülkelerin her biri için ayrı ayrı o ülkelerin lokal kurumların para ödemek yerine örneğin JP Morgan gibi neredeyse bütün gelişen piyasalara erişimi olan bir küresel kurum ile çalışacak. Tüm ülkelere bir kurum üzerinden erişim sağlamış olacak. Bu şekilde bizim araştırma bölümlerinde de personel kıyımları görebiliriz. Önceleri yerliye servis vererek personel sayısı korunmaya çalışılacak ancak bu dikişin tutması zor olacak.

Ardından yabancı kurum Türkiye'de ucuz 'brokerage / aracılık' hizmeti veren kurumlar ile çalışarak maliyetleri iyice öldürecek ve gelirler bir darbe de buradan alacak tüm sistem için çünkü eskinin yüksek bedel isteyen kurumlarına belki de artık ihtiyaç azalacak.

Sermaye piyasalarında çalışan 4 bine yakın insan kalmışken, forex gibi ürünler market raflarından çekiliyorken ve finans merkezi olma iddiasının altı tam olarak dolmuyorken bir de yabancıdan gelebilecek bu ICM kaynaklı gelir kaybı olumsuz etkileyebilir kurumları. Kaliteli servis veren ve 'fiyat keşfi' için çalışan araştırma departmanlarının küçülmesi hisse senetlerinin de yanlış fiyatlanması demek. Kıt kaynaklarımızı yanlış fiyatlarla park etmesi de potansiyel olumsuz sonuçlardan biri.

Düzenleyicilerin ve siyasi iradenin sermaye piyasalarına ön açıcı şekilde ve kısıtlayıcı olmadan yaklaşmalarında fayda var. Yoksa sermaye piyasalarında yaprak dökümü sürecek.