Advertisement

24 Eylül hem Almanya hem de Avrupa Birliği (AB) için oldukça kritik bir tarih. Parlamentonun alt kanadı (Bundestag) için 61 milyon Alman seçmen sandığa gidiyor olacak. Başbakan Merkel'in Hıristiyan Demokratları (CDU) ve kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birliği (CSU) ile Schulz'un Sosyal Demokrat Partisi (SPD) iktidar ortaklıklarının sürüp sürmeyeceğini bu seçimlerden sonra görebilecekler.

MERKEL TARİH YAZMANIN PEŞİNDE

Almanya tarihinin ilk kadın Şansölyesi olan Merkel iktidarının ilk 4 yılını SPD ile birlikte geçirirken, yine bir seçime SPD ile aynı iktidar şemsiyesi altında giriyor. Schulz'un SPD'nin başına gelmesi ile iktidar tahtı sallanan Merkel, Schulz rüzgarının dinmesi ile rahat bir nefes almış durumda. Son gelen anketlerin ortalamasına göre CDU 39 puanla önde giderken, SPD 24 puanla ikinci sırada. Sol 9, Liberaller 8, Yeşiller 8 ve Anti-Euro AFD 7 puanda görünüyorlar.

Hiçbir Alman lider çok partili düzende 16 yıldan fazla hükmetmemişken, Merkel'in burada da bir ilk olma yolunda adımlar attığını görüyoruz. Birleşmiş Almanya'yı inşa eden ve 68 yılın 48 yılında hükmeden iktidar partisi olan CDU'nun bu geleneği devam ettireceği anketlerden anlaşılıyor. Bu durumu ne değiştirebilir? Son 2 seçimde görülen düşük katılım oranı, eğer bu seçimde de moda hale gelirse, AFD gibi aşırıcılar rahatlıkla %5 barajını aşabilirler. Diğer yandan seçmenin 1/3'ünü oluşturan 60 yaş üstü grup için Merkel hala en 'merkezi' seçenek. Bu kesim belirleyici olacak.

AB İÇİN YENİ TEST

Yıla yükselen popülizm dalgası ile başlayan kıtada Avusturya Cumhurbaşkanlık seçimleri, Hollanda genel seçimleri, Fransa Başkanlık ve Genel Seçimleri atlatıldı. Popülizm dalgasının önü alındı, şimdi sıra sözleri tutmaya geldi. Ekonomik refahın adilane dağılacak şekilde yeniden tesis edilmesi, mülteci sorunu, İngilizler'in gemiyi terk etmesi, AB içinde yükselen eşitsizlik, Rusya'ya yaklaşım ve 'daha fazla Avrupa için yeni iş birliği alanları' gibi sorun alanları ilgi bekliyor.

Dağılmanın eşiğinde olduğu dahi iddia edilen, Maastricht Anlaşması'nın dikte ettiği ekonomik rasyoları yakalayamayan, popülizm dalgasına geçici yanıtlar üretmiş bölgenin epey işi var. Demokrasisini merkez bankasının yardımı ile ayakta tutabilmiş her ülke & bölge gibi AB'nin de çıkarması gereken dersler var. Üstelik, bunu sağlayan standart dışı önlemler yavaş yavaş uygulamadan çekilmeye çalışılırken.

Avrupa'nın bugünkü durumu ile devam etmesi oldukça güç. 'Daha Fazla Avrupa' mottosu ile borçların ortak yönetiminden, ortak mali politikalara kadar birçok sorun çözüm bekliyor. Üstelik geçtiğimiz yıllarda ulusal oylamalarda hiçbir vatandaş egemenliklerini paylaşmayı kabul etmemişken bu rızanın nasıl imal edileceği oldukça önemli olacak.

EKONOMİ TERCİHLER VE MERKEL'İN YOLU

Almanya'da seçimlerin en popüler ekonomik konuları vergi indirimi, Avrupa borçlarının bölüşümü, Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) para politikasında devam yolları, savunma harcamaları ve ABD & Rusya'ya karşı üretilecek ekonomik yanıtlar olacak.

Merkel, yine seçilip başbakan olmaya hak kazanırsa, sınırlı vergi indirimleri / borç bölüşümü için kademeli ve yavaş bir takvim / AMB'nin normalleşmesi / milli hasılanın %2'sini aşmayacak (artış olmadan) savunma harcaması / Rusya'ya yaptırımların devamı ve ABD'ye uygun ekonomik karşılıklar verilmesini savunacak.

Yukarıdaki ekonomik ajandaya en iyi uyum sağlayacak partinin FDP (Liberaller) olması bekleniyor. Anketler doğru çıkar ve CDU'nun tarihteki en büyük iktidar ortağı (10 kez) Liberaller bu kez meclise girebilirlerse olası bir koalisyonun mecliste %50 sandalyeye ulaşabileceği tahmin ediliyor. Merkel için bu en iyi senaryoya belki zorunluluk halinde Yeşiller'in de eklenmesi beklenebilir. Nükleerden çıkış ve yenilenebilir enerjiye geçiş gibi programlar Yeşiller için ikna edici olabilir. Yine de sonucu kestirmek güç görünüyor.

Mevcut ortak SPD ise bu kez Merkel'e biraz daha mesafeli. Yine de ülkenin kültüründe anlaşmazlıkları çözmek var. Hele ki 'ortacı' ve faydacı Merkel için bu pek de zor olmayabilir. Böylesi bir durumda Almanya'nın mevcut politikaları izlemeye devam edeceğini öngörmek zor değil. Sadece FDP ile kurulacak koalisyon ise hem Merkel hem de iş dünyası için en pro-business / iş dünyasından yana çözüm olarak görülecektir.

Türkiye için, geleceğin nasıl şekilleneceği konusunda iki aşamalı bir fikir besliyorum. Öncelikle, seçim öncesi ve sonrası mutlaka farklı olacaktır. Kampanya malzemesi olan ve Anti-Erdoğan formuna evrilen kampanya büyük ihtimalle zayıflayacak. Diğer yandan, aynı ekip ile iş görmek zorunda oluşumuz değişmeyecek. AB'nin anahtarı Almanya'da ve Merkel'de.

İkinci aşama ise Merkel hükümetinin yeni tutumu. Suriye savaşının yavaş yavaş kendi sınırları içine hapsolması ile yavaşlayan mülteci akımı ve Türkiye'de yaşanan hukuk sistemine ilişkin sorunların devam etmesi Almanlar'ı cesaretlendiren faktörlerden. Bunun için Gümrük Birliği'nin güncellenmesine ilişkin açıklamalardan AB'den alınan yardımlara kadar geniş bir yelpazede açıklamaları görüyoruz.

Bu resme bakınca, baskının çok hafiflemeyeceğini görüyorum.