Advertisement

ABD ile yaşanan gerginliğin henüz dumanı tütüyorken yeni bir gündem ile karşı karşıya kalabiliriz.

TÜRLÜ GERGİNLİKLER

Kuzeyinin bağımsızlık ilan edebileceği rahatsızlık ile başlayan ve Barzani'nin referandumu ile yeni bir aşamaya giren Türkiye - Irak ilişkileri henüz çözümlenmiş değil. Türkiye stratejik olarak buna karşı. Diğer yandan bölge ile ticaret, tüm Irak ile yaptığımıza yakın neredeyse.

Almanya, Avrupa'ya yayılan nüfusumuzun başat bölümünü barındırıyor. Hermes garantilerinin kesilmesi ile başlayıp belli ki üyelik öncesi fonlarının akamete uğramasına kadar gidecek bir süreç yaşıyoruz Almanya ile aynı zamanda.

Son yıllarda canlanan ticaret ile daha fazla dış satım yaptığımız ve 3. büyük ticari partnerimiz haline gelen ABD'yi de bunların yanına ekleyince ortaya zorlayıcı bir tablo çıkıyor. Hem ticari olarak hem de siyasi olarak.

Elbette burada dikkat edilen bir husus milli çıkarların her zaman önde geldiği ve bunların sınıf olarak ticari çıkarların üstünde olduğu. Buna bence de şüphe yok. Diğer yandan, en çok ticaret yaptıklarımız ile aniden alevlenen ve bir anda ölüm kalım meselesine dönen sorunlarımızın frekansı hızla artıyorsa ya önceliklendirme yapmalıyız ya da yeniden değerlendirme.

Kuzey Irak iddiamızdan vazgeçmek mümkün mü? Mümkün değil. Peki Almanya'ya karşı bir söylem üretmemek olur mu? Bu da olmaz. Vize yasağının kuzeninin bize uygulayan ABD'ye karşı misilleme yapmak peki? Bunu da istemeyiz. Peki hepsini aynı anda ister miyiz? Bence soruyu böyle koyarsak başkaca cevaplar üretebiliriz.

İHTİYAÇ LİSTESİ KABARIK

Yukarıdaki gerginlikler içinde el üstünlüğüne sahip olduğumuz ya da gelişimi belki de büyük ölçüde bize bağlı olan tek çözümsüzlük Kuzey Irak gibi görünüyor. Bu durumda diğerleri derecelendirilebilir. Mutlaka birinci günden çözülmek zorunda değil.

Aynı anda çözülme problemine bir de rekor düşük kur seviyemiz, enflasyondaki hassas dengemiz, OVP uyarınca yüksek fonlama ihtiyaçlarımız çerçevesinden de bakabiliriz.

Aslında şunu söylüyoruz, salim kafa ile düşününce.

3 yıl boyunca 5,5 büyüyeceğiz ve bunu yaparken size (dış dünyaya) 40 milyar dolar daha fazla mal satacağız. Bunu yaparken ise enflasyonumuz düştüğü gibi reel olarak milli paramız da değer kazanacak. Siz de bu plana inanarak bize her yıl en az 10 milyar dolar portföy akımı ve en az 10 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım yapacaksınız. Çünkü bizim kredi / mevduat rasyomuz %150'ye varmak üzere.

İyi mi?

Bu zamana kadar Türkiye'ye yatırım yapanlar kazanmadılar mı? Elbette kazandılar. Bundan sonra da kazanacaklardır. Buna şüphe yok. Yine de o gelişleri kolaylaştırmak için bir hikaye yazmalıyız. Bu hikayede her şeyi talep eden taraf gibi olmazsak ve emellerimizi zamana yayarsak hepsinin gerçek olma olasılığı artmaz mı?

YENİSİ VE BÜYÜĞÜ GELMEKTE

Şimdi yeni bir test ile karşı karşıyayız. Avrupa Parlamentosu (aslında Avrupa halkının halkın iradesi diye okuyun) Türkiye ile ilişkileri askıya alma kararını tavsiye etti. Bağlayıcılığı yok. Gel gelelim Avrupa Konseyi yani karar alıp uygulatma yetkisi olan organ şimdi gündemlerinden biri bu olmak üzere toplanıyor.

19-20 Ekim'de yapılacak olan toplantının 4 başlığı var*. Bu 4 başlıktan biri mülteciler, diğeri Dijital Avrupa. Son ikisi ise savunma ve dış ilişkiler. Dış ilişkiler başlığının altına baktığınızda iki başlık görüyorsunuz. İngiltere'nin AB'den boşanma süreci yani Brexit ve son gelişmelerin ışığında Türkiye'nin ele alınması.

AB'li yetkililer Türkiye'nin üyelik sürecini askıya alma kararı alırlarsa bu durumda müzakerelerin yeniden başlaması için şimdiki hali ile 28 üyesi olan birliği hepsinin aynı anda onay vermeleri gerekecek. Kolay şey değil bu. Üstelik AP gibi 'tanımıyoruz' da diyemeyiz.

Dünyanın sonu mu? Değil elbet. Ancak olumlu yorum yapmak ne mümkün. Üstelik yukarıda çizdiğim tablonun yanına bir de bu gelirse, Gümrük Birliği meselesi 5 sene ötelenmiş, Türkiye'nin kendini ifade etmeye güçlüğü ortaya çıkmış demektir. Bu tip darboğazları aşmak sonra yıllar sürebiliyor.  Bildiğimizi yeniden öğrenmeye ne gerek var.

Türkiye sağlam bankacılık sistemi, demokratik yönetim biçimi, AB aday üyeliği, genç nüfusu, dinamik iş alemi, eşsiz coğrafi konumu ve dünyaya dönük sosyal yapısı ile dinamik ve mali disipline sahip bir ekonomi. Türkiye'yi anlatırken kullandığımız temel referanslar bunlar. Her birine sahip çıkmakta toplumun refahı için sonsuz fayda var. Her birinin önemi ve ağırlığı bu yazının uzayında kapladıkları alandan fazla.

http://www.consilium.europa.eu/en/meetings/european-council/2017/10/19-20/